TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi
Arkadaşlarınızla Sınırsız Paylaşım Ve Eğlence Için Seviyeli Bir Forum Ve Arkadaşlık Portalı TurkMania Sizleri Bekliyor.

Üye Değilseniz Kayıt Ol Linkinden Kayıt Olabilirsiniz.Bu ilk Ziyaretinizse Yardım Linkinden Yararlanabilirsiniz. Tüm Ozelliklerimizden Yararlanmak Için Lütfen Üye Olun....

EN IYI PAYLASIM SITESI

Sessizligin Bozuldugu Yer


FORUMUMUZA KAYIT OLAN 400 CU UYEMIZE V.I.P UYELIK HEDIYE VERIYORUZ !!! Forumumuza 500 cu uye olarak kayit yapan kisiye 2 aylik V.I.P Uyelik Hediye Veriyoruz TürkMania Yönetimi

"TürkMania | PayLa$im Platformu Fan Grubu"
"Türkmania Community @ Twitter"
https://twitter.com/TurkManiaForum

"Türkmania Community @ Facebook"
Türkmania Community
TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi
Arkadaşlarınızla Sınırsız Paylaşım Ve Eğlence Için Seviyeli Bir Forum Ve Arkadaşlık Portalı TurkMania Sizleri Bekliyor.

Üye Değilseniz Kayıt Ol Linkinden Kayıt Olabilirsiniz.Bu ilk Ziyaretinizse Yardım Linkinden Yararlanabilirsiniz. Tüm Ozelliklerimizden Yararlanmak Için Lütfen Üye Olun....

EN IYI PAYLASIM SITESI

Sessizligin Bozuldugu Yer


FORUMUMUZA KAYIT OLAN 400 CU UYEMIZE V.I.P UYELIK HEDIYE VERIYORUZ !!! Forumumuza 500 cu uye olarak kayit yapan kisiye 2 aylik V.I.P Uyelik Hediye Veriyoruz TürkMania Yönetimi

"TürkMania | PayLa$im Platformu Fan Grubu"
"Türkmania Community @ Twitter"
https://twitter.com/TurkManiaForum

"Türkmania Community @ Facebook"
Türkmania Community
TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


        TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum SitesiHoşgeldiniz :
En son ziyaretiniz : 1/1/1970
Mesaj Sayınız : 16777215

 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  OyunOyun  

Design By TürkMania
Powered By phpBB™ 2.0 Copyright © 2008 - 2012
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
TAKIP ET
CANLI DESTEK

HIZLI MENU

TURKMANIA FORUM
ANASAYFA İLETİŞİM Z.DEFTERİ SOHBET ODAM



En son konular
» ESET Smart Security 5.0.95.0 SERIAL
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Emptytarafından medcezir45 10/12/2014, 20:41

» Norton Antivirus 2012 serial key full serial
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Emptytarafından ahmetxx 6/7/2014, 05:38

» Norton Internet Security 2012+Keygen+Serial
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Emptytarafından ahmetxx 6/7/2014, 05:19

» AutoCAD/AutoDesk sifreleri
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Emptytarafından serkan123456789 24/11/2013, 02:13

» Autocad 2012 x64 (64bit) + (Product key and Xforce keygen)
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Emptytarafından suris 29/5/2013, 22:34

» Avast'ın 6 yıllık Lisans Anahtarı
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Emptytarafından ermangel 5/5/2013, 19:55

» Uniblue Registry Booster 2012 serial number
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Emptytarafından mustafaemin1234 30/4/2013, 13:09

» NORTON INTERNET SECURITY 2012 serial number
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Emptytarafından delke 21/4/2013, 10:32

En bakılan konular
ESET Smart Security 5.0.95.0 SERIAL
Uniblue Registry Booster 2012 serial number
Norton Internet Security 2012+Keygen+Serial
Binlerce Mükemmel Programlar [Full] 2
+18 Cirilciplak kiz resimleri
Başka forum yazılımlarından SMF'ye nasıl geçilir?
Osmanlı Devleti hakkında herşey
Dost Site Eklemek
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Autocad 2012 x64 (64bit) + (Product key and Xforce keygen)
En aktif konular
Osmanlı Devleti hakkında herşey
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
ESET Smart Security 5.0.95.0 SERIAL
bütün üyeler,moderatörler,adminler,kısacası herkes 100den geriye sayalım yoklama başlasın
Osamanlı Minyatürleri
Uniblue Registry Booster 2012 serial number
Burçlar Arası Uyum
Norton Internet Security 2012+Keygen+Serial
Çorbalar
Tüm diyetler
Sosyal yer imi
Sosyal yer imi reddit      

Sosyal bookmarking sitesinde TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi adresi saklayın ve paylaşın
Cudi'de Çatışma! 4 Polis Şehit!
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Empty21/3/2012, 11:38 tarafından TurkMania
Şırnak'ın Cudi Dağı'nda güvenlik güçleri ile bölücü terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışmada 4 polis şehit oldu.


Şırnak'ın Cudi Dağı'nda güvenlik güçleri ile bölücü terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışmada, 4 polis şehit oldu.

PKK terör örgütü, Şırnak ile Silopi arasında bulunan Cudi Dağı'nda güvenlik güçlerine pusu kurdu. Teröristler, uzun namlulu silahlarla ateş açtı. Güvenlik güçleri, karşılık verdi. Çatışmada 4 polis şehit oldu.

Yaralı polislerin helikopterle Şırnak Asker Hastanesi'ne kaldırıldığı öğrenildi.

Çatışmanın devam ettiği belirtiliyor.

Yorum: 0
Kimler hatta?
Toplam 93 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 93 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 115 kişi 1/8/2017, 17:29 tarihinde online oldu.
Dost Siteler
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg CEMIL BUDAK
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg NIKE FORUM
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg HABABAM
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg WP.PL
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg INTERNETHABER
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg ONLINE SOCCER
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg INTERNET SPOR
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg ALLEGRO
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg ULTRAPANEL
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg POLSKA INFO
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg REPOOL MANIFO
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg RUTOR
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Star1eg ODNOKLASSNIKI
REKLAM

Reklam Alanı Aylık 5 TL Reklam Ver
REKLAM

REKLAM

REKLAM

REKLAM

REKLAM

TOPLIST


Webmasterim.Com
Zirve100 Site ekle
Forum Siteleri
traceroute
Anahtar-kelime

 

 Komünizm çöküşündeki Polonya rolü

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Azracik
Yetkin-Yönetmen
Yetkin-Yönetmen
avatar


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 2883

Cüzdan:
Para Para: 5555
Odun Odun: 6547
ViP ViP: 0

Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Empty
MesajKonu: Komünizm çöküşündeki Polonya rolü   Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Empty20/4/2009, 07:33

Polonya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Bronislaw Geremek'in
Dresden Hannah Arendt Enstitüsü'ndeki konferansta yapmış olduğu konuşma,
5 Temmuz 1999


1989 Yılının bir annus mirabilis olduğu söylendi. Ortaçağ kronikçileri, bir yıl içerisinde meydana gelecek ve günlük yaşamın monotonluğunu bölüp gerek bireyin yaşamına ve gerekse ulusların tarihlerine dramatik bir boyut kazandıracak olağanüstü olayları bu ad ile öngörürlermiş. Kronikçiler, bu olağanüstü yılın müjdecisi olan doğaüstü alametleri de titizlikle not ederlermiş. 1989 olayında, her halde bu müjde alametlerini görmeyi beceremezlerdi. Bu olağanüstü yılda meydana gelen değişimlerin asıl müjdeleri, o on yılın başlangıcından itibaren çeşitli alanlarda ortaya çıkmıştı. Sovyet ekonomisinin büyüyen yetersizliği, Doğu imparatorluğunun bilgi devrimi içinde yerini alamamış olması, komünist sistemin idelojojik temellerinde erozyon ve Gorbaçov'un "açıklık" ve "yeniden yapılanma" siyasetinin ortaya çıkmasıyla birlikte Sovyetler Birliği'ndeki merkezi iktidar krizi. İşte bunlar, ilk müjdelerdi. 1980-1981 yıllarındaki Polonya "Dayanışma"sı (Solidarnosc), işçi protestosundan doğan bu hareket, boyun eğdirilmiş ulusların uyanışının ve antitotaliter direnişin hazırlanması işareti olmuştu. İşte, bu da ikinci müjdeydi. Nihayet, Batı'nın bütünleşme siyaseti bağlamındaki ekonomik başarısı da üçüncü müjdeydi. Ancak, 1989'da temel bir değişim olacağını işaret eden hiçbir şey yoktu. Ne gökyüzünde ne de yeryüzünde hiçbir alamet bu yılı işaret etmiyordu; ufkumuzda kuyruklu yıldız görünmedi, ne deprem oldu ne de bir yanardağ patladı. Ama, 1989 yılında, işte tam o yıl, Avrupa komünizmden kurtuldu.

1989 Olaylarına çeşitli açılardan bakmak mümkündür, onlara iştirak eden her ülke ve her ulus bu olaylara başka bir hiyerarşi verecek ya da onun görünümlerini başka türlü algılayacaktır. Benim görüşüm de, bariz bir biçimde, Polonya'nın görüş açısıyla belirlenmiştir; bunun bilincindeyim. Ancak kuvvetli bir kanıya sahibim; bence 1989 olayları bir tek bütünde birleşmektedir ve kopmayacak derecede birbirine bağlı üç süreci: Komünizmin çöküşü, Almanya'nın birleşmesi ve Avrupa'nın bütünleşmesidir. Bu olayların başlangıcını Polonya'nın yaptığını da söyleyeceğim: "Kadife" sistem değişimini ya da Timothy Garton Ash'ın terminolojisinde "defrim" (refolution) modelini ilk önce 1989 Şubatındaki "yuvarlak masa" oluşturmuştu; ardından Haziran Seçimleri halka yalnızca kendi yazgısını belirleme hakkını geri vermekle kalmayıp hem Komünist Parti'yi hem de onun Sovyet önderini iktidardan uzaklaştırdı.

1989 Olaylarının neredeyse en başından beri, hem aktörleri ve hem de izleyicileri onun değişik yorumlarını yapmışlardı. Olayların kavranması, ilerideki yönelimler için vaz geçilmez bir şarttı. Ancak birdenbire gerçekleşmesi sonucunda, tarihin kazandığı bu yeni ivmeyi kavramakta bir zorluk vardı. İlk tepki neşe oldu: İşte zorbalığın karşısında özgürlüğün zaferi gerçekleşmişti, işte totaliter sistem demokrasi karşısında geri çekilmişti. Siyasi alanda bu, Sovyet imparatorluğunun çöküşü ve Komünist Parti'nin iktidar tekelinin yıkılması anlamına geliyordu; ekonomik alanda ise merkezden yönlendirilen devlet ekonomisinden pazar ekonomisine geçiş demekti. Bu, "realistler" karşısında, "romantiklere" şüpheye yer bırakmayacak bir biçimde hak vermeyi gerektirmişti. Realistler, komünist sistemle uzlaşmanın dünyada istikrar ve barışı sağlamanın, komünist ülkelerdeki insanlara yardımla etkili bir biçimde ulaşmanın tek yolu olduğu görüşündeydiler. "Romantikler" deyimiyle, komünist ülkelerin bünyesinde totalitarizme karşı görünürde umutsuz bir direnişe girişenler, aynı zamanda da bu tür faaliyetlerin sonuç getirici olduğunu varsayıp bunları destekleyenler tanımlanabilir. Daha bir kaç yıl önce, 1989 yılının kararları, fikir birliği içinde değerlendirilmiş değildi. Eskinin romantikleri siyasal ve ekonomik özgürlüğü kazanmış olmanın iyi yanlarını işaret ederlerken, realistler ise kimin kazanıp kimin kaybettiğinin belirsiz oluşuna, tranformasyonun toplumsal maliyetine ve ekonomik sistemin melezliğine dikkat çekiyorlardı. Halen, bu on yıllık özgürlük sürecinin perspektifinden bakıldığında, seçilen yolun olumlu sonuçlarına duyulan kuşku giderek azalmakta ve bölgemizdeki ülkelerin geleceğine ilişkin iyimserlik gittikçe artmaktadır.

On yıl öncesinin dramatik olaylarında yalnızca tarihi bir ışıltının görülmemesi, yalnızca anlık bir neşenin hatırlanmaması gereklidir. O tarihlerde açık bir biçimde ortaya çıkan tiranlık ve özgürlük çelişkisi, bugünün ve geleceğin siyasi olayları ve Avrupa'daki uygarlık süreçleri üzerine düşünmeye çağıran bir neden oluşturmalıdır. Komünizmin çöküşü, pekçok siyasi ve ideolojik stratejinin geçerliliğini ortadan kaldırdı; antikomünizmin haklılığını su götürmez bir biçimde kanıtladı. Aynı zamanda antikomünizmin sınırlılığını da gösterdi. Nefsi müdafaa çerçevesindeki geleneksel antikomünizm, 1989 yılı değişimlerini, komünistlerin zayıflayan iktidarını kurtarmayı denerken, Polonya'daki yuvarlak masa sözleşmesine ve Çekoslovakya'da "kadife" devrime ulaşan Sovyet gizli servisinin devasa bir manipulasyonu olarak yorumlamıştı. Geçen zamanla birlikte ve eski Sovyet Bloğu ülkelerinde çığ gibi meydana gelen değişiklikler dikkate alındığında, bu tür yorumlar çabucak önemini yitirmiştir.

Komünizm bütünüyle çöktü; ekonomide devlet tekelinin işe yaramadığı ortaya çıktı, siyasette Komünist Parti tekeli dağıldı gitti; totaliter sistem gerçeği komünist ideolojinin yalanlarını açığa vurdu. İktidar, hem vatandaşları hem de ekonomi üzerindeki hakimiyetini yitirmişti.

Dünyanın iki karşıt bloğa kesin bir biçimde bölünmüş olduğunu varsayan jeopolitik bakış açısından, bu durum zafer ve yenilgi kategorilerinde analiz edilmişti: Soğuk savaş, Batı'nın komünist Doğu karşısında ya da kapitalizmin komünizm karşısında kazandığı zaferle bitti. Avrupa'yı değiştiren bu olaylara Amerika Birleşik Devletleri'nin yaptığı ekonomik ve askeri büyük katkıların önemini taktir etmemek, elbette zordur. Ronald Reagan'ın silahlanma yarışını hızlandırma siyaseti, Sovyet ekonomisini bir nefes darlığı durumuna sürüklemiş, Batı'nın ekonomik başarısı ise komünist sistem yanlılarının elinden son delillerini de almıştı. Ancak, kanımca Orta ve Doğu Avrupa'da meydana gelen değişimler, Soğuk Savaş'ın ve onun stratejik düşüncesinin mirası değildi. Sonuç itibariyle Soğuk Savaş yalnızca iki sistemin boy ölçüşmesi olmamış, aynı zamanda bireylerin, toplumların ve ülkelerin birbirlerinden uzaklaşmalarına arka çıkmıştı. Başka bir deyişle, Soğuk Savaş mantığında Berlin Duvarı'nı yıkmak değil, onu daha da yükseltmek vardı. Komünist ekonominin çöküşü, kesin bir biçimde ifadesini askeri potansiyellerin boy ölçüşmesinde değil de, yaşam standartları arasındaki acıklı farklılıkta bulmuştu; dolayısıyla bu, iki blokta yaşayan insanların ve toplumların bölünmelerinin sonuçta yararsızlığını ortaya koymuş olan bir durumdur.

Doğu Bloku ülkelerinin 80'li yıllarda yaşadıkları ekonomik kriz, konjonktür analizi sınırlarına götürülmeye boyun eğmemektedir. Bu, sistem yapılarındaki total bir krizdir. Aslında, pazar ekonomisine dönüş programları daha önceden ortaya çıkmıştı; 60'lı yıllarda SSCB'nde, 70'li yıllarda Macaristan'da "reel sosyalizmin" piyasayla uyuşturulmasına çalışılmış, ama bütün bu denemeler yalnızca tek bir şeyi, "pazar komünizmini" kurmanın tamamen imkansız olduğunu göstermişti. Komünist sistemin reformu başarılamıyordu ve her geçen yıl bu gittikçe daha açık bir biçimde ortaya çıkmaktaydı.

Komünist sistemin ekonomik yenilgisine temel teşkil edecek bir açıklama getirirken, komünizmin 1989 yılındaki ani çöküşünün maddi durumla açıklanabileceğini hiç sanmıyorum. "Kıt kanaat ekonomisi" iktidardayken insanlar esaret duygusu içinde ve kuyruklarda yaşamaya alışmışlardı; sonunda öyle bir an geldi ki, insanların yoksullukları ve tutsaklıkları katlanamayacakları dereceye ulaştı. Eski bir slogan olan "ekmek ve özgürlük" sloganı, gücünü yönetenlerle yönetilenler arasındaki karşılıklı ilişkinin yeni düzeninden alıyordu. Komünist dünya, ölümcül görülebilecek ihtilaflarla birçok kere sallanmıştı. Polonya'nın savaş sonrası tarihinde, komünist iktidara karşı direnişin özgün bir konjoktörünü özel bir netlikle görmek mümkündür. Sistemi sarsan darbelerin mekanizması sürekli aynıydı: Kötü ekonomik durum ya da fiyatlara yapılan zam dışarıya patlamalar yaparak çalışan bir mekanizmayı harekete geçiriyordu, grevlerde ve gösterilerde maddi taleplere siyasal ve ulusal talepler de eşlik ediyordu. Bu ihtilafları çözme mekanizması da hep aynı olmuştu: İktidardaki ekip değişiyor, iktidar aygıtının personelinde bir harmanlama yapılıyor ve bir liberalizasyon programı ortaya konuluyordu. Toplum, her seferinde yeni bir porsiyon yarım yamalak özgürlük alıyordu almasına ama, iktidar sistemi ve yapısı olduğu gibi yerinde duruyordu. Krizlerin şiddeti ya da geliş sıklıkları farklı olsa da, Doğu Bloku'nun diğer ülkelerindeki evrim de Polonya'dakine benzerdi.

Polonya'da ancak 1980 krizinin ertesinde yeni bir durum ortaya çıktı. Artık onun sonucu, iktidardaki ekibin değiştirilmesi ya da bahşedilen özgürlük değildi, ama kazanılan özgürlüktü ve kitlesel, on milyonluk toplumsal hareket "Dayanışma Sendikası"ydı.

Bu hareketin ezilebilmesi için, "olağanüstü hal" tarafından harekete geçirilen, her türlü fiziksel şiddet araçlarına başvurmak gerekliydi artık. Uzun vadede bunların bir işe yaramayacağı görüldü. Polonya "Dayanaşması"nın verdiği ders, uyandırılmış toplum karşısında komünist iktidarın iktidarsızlığıydı. 1989 yılının komünizmi sarsan dokuz ayı, bütün Orta Avrupa ölçeğinde bu dersi hayata geçirdi.

Çağdaş siyasetin unutmuş olduğu değerlere; gerçeğe, insan onuruna, özgürlüğe ve dayanışmaya yönelim en ön saftaydı. Bu süreçte, Avrupa'nın bu bölgesindeki toplumların uyanışına Polonya asıllı Papa'nın yapmış olduğu etkiye bir değer biçmek zordur. Diğer insanlarla ilişkilerimizde temel ilkelerinin hayata uygulanması çağrısı, görünürdeki naifliğine karşın, Vaclav Havel'in belirtiği gibi, "güçsüzlerin gücünü" yaratmıştı.

Aslında komünizm, vatandaşlar toplumuyla yaptığı savaşta kaybetti. Totaliter sistemlerin yalnızca, örneğin Hitler'de olduğu gibi parlamento yolu ile ya da Stalin'de olduğu bir devrim sayesinde iktidarı ele geçirerek değil, ama sonradan bilinçli bir biçimde bağımsız siyaset, eğitim kurum ve kuruluşlarını, sivil insiyatif örgütlenmelerini ve sendikaları yıkarak kurulduklarını, bitmekte olan yüzyılın tarihi göstermektedir. Komünizmin yıkılışı da aynı yoldan olmuştur: Komünizm bağımsız meslek sendikalarıyla, bağımsız eğitim çalışmasıyla, gerçek haberin dolaşımının sağlanmasıyla yıkıldı. Vatandaşlar toplumu, devletin tekelci yapılarına karşı çıkarak, insan haklarına saygı gösterilmesini talep ederek, bir özgürlükler alanı yaratarak ve köleleri vatandaşlara dönüştürerek işte bu şekilde biçimlenmişti. Edilgenliği bir kenara bırakmak, korkunun bariyerini yıkmak yetmişti. Bu toplumsal potansiyelin hayata geçirilebilmesi ve başarıya ulaşabilmesi için bir temel şartın daha, yani iktidarın iktidarsızlığının da, yerine gelmiş olması gerekliydi. Orta Avrupa, komünist iktidarlara dış güçlerce mecbur bırakılmıştı ve onların temelini Sovyet imparatorluğu oluşturmaktaydı. İmratorluğun çökmesi, buradaki komünist partilerin ayakları altındaki zemini çekti aldı. İktidarın iktidarsızlığı, bir gerçek oldu.

Polonya'nın on yıl önceki devriminin anatomisini çözerken; onun başarısı ve model teşkil eden karakteri açısından kilit bir anlamı olan iki açısını, uzlaşmanın önemini ve vatandaşlık haklarının rolünü vurgulamak isterim. Tarih, türlü devrim modelleri görmüştür. Devrimin klasik teorisi, odak noktaya mülkiyet sorununu ve iktidar sosyolojisiyle şiddetin özgürlüğe ulaştırıcı rolünü alır. Polonya ve Orta Avrupa devrimi şiddete başvurulmadan ve vatandaş hakları adına gerçekleştirilmiştir ki, bu açıdan en fazla Amerikan Devrimi ile örtüşmektedir. Orta Avrupa'daki post-devrimci durum için, tıpkı Amerikan Devrimi'nde de olduğu gibi, kısa bir süre öncesine kadar anayasa problematiği kilit bir konuydu. "Federalist Papers", post-komünist ülkelerin yapısal ikileminde şaşırtıcı bir aktualite kazanmıştı.

Polonya'nın siyasal değişim yolunda görülen uzlaşmacılık, yuvarlak masa görüşmelerini akla getirmektedir. Yuvarlak bir masa etrafında yapılan bu görüşmeler zordu ve bazen de iki taraf arasında, yani komünist iktidarla Polonya toplumunu temsil eden "Dayanışma Sendikası" arasında geçen dramatik bir diyalog halini almıştı. Taraflardan biri iktidarı reel olarak elinde bulundurmanın yetkisine, diğer taraf ise toplumun ona duyduğu güvenden almış olduğu yetkiye gönderme yapıyordu. Bu yetkilerden her biri değişik bir sözleşmeye dayanmaktaydı ve taraflardan her biri özgünlüğünün bilincindeydi ve hatta kimliğini savunuyordu.

Söz konusu bu görüşmelerde bir siyasi felsefe, daha doğrusu bir görüş vardı: İktidar ve ekonomik sistemin değişimi derece derece geçiş döneminin evrimsel süreci çerçevesinde yapılacaktı, bu değişimin temeli bir toplum sözleşmesi ve last but not least olmalıydı, her iki taraf da ulusun ortak çıkarını referans alabilirlerdi.

Geçiş dönemi için benimsenen bu ilke, devrimin şiddetli olmasını önledi. Bağlandığı tek şey, komünist ülkelerin piyasa ekonomisine ve demokrasiye tek bir sıçrayışla geçemeyecekleri görüşü değildi, aynı zamanda bunun insanları ve kurumsal yapıları yeni ödevlere hazırlayabilmek için bir imkan doğurduğu görüşüne de bağlanıyordu.

Toplumsal sözleşme, 1980 Ağustosunda yapılan Gdansk Anlaşması'nın getirdiği tarihi deneyimi referans almaktaydı. Demokratik Avrupa toplumları, bir toplumsal sözleşmenin hayata geçirilmesini parlamenter sistemde bulurlar; ancak komünist ülkelerde temsil kurumlarının hayali bir niteliği vardı. Dolayısıyla çok daha kestirme ve ivedi, daha da iyisi toplumsal ihtilafların durumuna uygun bir prosedüre yönelmek gerekiyordu. Gdansk Anlaşması'nın peşi sıra yapılan çok daha moleküler nitelikte 1000 anlaşmayla toplumsal sözleşmeler, vatandaşlık haklarını geri almanın bir biçimi olmuştu. Aralık 1981'de olağanüstü halin devreye sokulması, bu toplumsal sözleşmeler düzenini bozdu, ama yönetilenlerle yönetenler arasındaki bu uzlaşma modelinin kendisi, demokrasiden yoksun devlet şartlarında güncellik kazanmıştı. 1989 yılında ise, komünizmden çıkışın yöntemi olacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.turkmania.forumdizini.com
Azracik
Yetkin-Yönetmen
Yetkin-Yönetmen
avatar


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 2883

Cüzdan:
Para Para: 5555
Odun Odun: 6547
ViP ViP: 0

Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Empty
MesajKonu: Geri: Komünizm çöküşündeki Polonya rolü   Komünizm çöküşündeki Polonya rolü Empty20/4/2009, 07:33

Polonya'nın peşi sıra Macaristan ve Çekoslovakya'nın siyasi yaşamına ait bir kavram haline de gelen yuvarlak masa felsefesi sayesinde, komünizmden demokrasiye kan bedeli ödemeden, barışçı geçiş mümkün olabilmişti. Polonya'daki parlamento seçimleriyle aynı gün, 4 Haziran 1989 tarihinde Tienanmen Meydanı'nda bir öğrenci katliamının yapılmış olduğunu da unutmak zordur. Bu, komünizmden çıkışın kadife yolunun bir alternatifi bulunduğu ve Max Weber tarafından işaret edilen etikle pratik arasındaki çelişkinin çağdaş siyasette kaybolmadığı gerçeğinin üzerini, Orta Avrupa'nın kazandığı başarıların örtmemesi gerektiğini bizlere bildiren, çok açık bir hatırlatmadır. Orta Avrupa toplumlarının komünizmden kurtuluşların barışcıl sürecinin getirdiği deneyim iyimserlik uyandırmaktadır, ama yalnızca eski Yugoslavya halklarının yaşadıkları dramla kıyaslandığında bile , bunu istisnai bir deneyim olarak değerlendirmek yerinde olacaktır.

Ancak, Orta Avrupa toplumlarının komünizme karşı verdikleri mücadelenin bir tarihi olduğu da unutulamaz. Berlinliler 1953'de, Macarlar 1956'da, Çekler ve Slovaklar 1968'de ve kırk yıllık bir zaman diliminde birkaç kez Polonyalılar kan bedeli ödemişlerdi.

Komünizmin yıkılışı temel bir soruya yanıt vermeyi gerektirmektedir: Kazanılan özgürlükle ne yapılacak, bu zindelik ve bu çoşku sermayesi yeni bir devletin inşaasında nasıl kullanılacaktır. Bu istisnai bir süreçti, çünkü siyasetçiler, vatandaşlara dokunan zor ekonomik kararlara verilecek toplumsal tepkiyi düşünmek refleksinden yoksundular. Polonya'daki bu çoşku sermayesi, ekonomiyi merkezi yönetimin ve devlet mülkiyetinin kalıplarından çıkartarak serbest piyasa ekonomisi yapılarına götürecek şok terapisinin acı verici stratejisi için yararlı olmuştu. Sevincin başlangıç anından doğan umut ve sabır, reel ücretlerde ve sosyal hizmetlerdeki düşüşün özgün bir amortismanını yaratmıştı.

Doğaldır ki, yapılması üstlenilen reformların yüksek maliyeti, büyük bir oranda, komünist ekonominin onlara öncülük eden çöküşünden ileri gelmekteydi ve o ekonominin sonuçlarıydılar. Reformlara girişmekte uzun süre tereddüt gösteren eski Doğu Bloku ülkelerindeki durumun gözlemlenmesi, bunu kanıtlamaktadır. Reformlara yönelinmemesi, yüksek toplumsal maliyetler karşısında asla koruma sağlamaz, tam aksine hiçbir iyiye gidiş perspektifi yaratmadan ekonomiyi bir kısır döngü içerisinde tutmak, durumu daha da kötüleştirir.

Polonya, yerel bir örnek değildi. 1989 yılının sonunda alınan kararlar olabildiğince radikal bir biçime bürünmüşlerdi, ulaşılan sonuçlar ise Polonya'yı bölgesinde reform süreci yürüten ülkelerin en başına taşımıştı.

Polonya'daki değişimlerin verdiği dersler arasında en önemlisi, demokratik devlet kurumlarının inşaasındaki çabukluk ya da ekonomik değişimin olağanüstü verimliliği değildi. Ancak, yeni demokratik düzenin temelini teşkil eden toplumsal sözleşmenin tutarlılıkla hayata geçirilmesi ile toplumu ve ekonomiyi dünyaya açan ekonomik reformlar arasındaki karşılıklı ilişki ve paralellik vurgulanmaya değerdir.

Komünizmden çıkarken Polonya'nın izlediği yolun bir üçüncü karakteristik özelliği daha vardır: Avrupa'daki yeni siyasi duruma reaksiyon. Yeniden kazanılmış olan özgürlüğün korunması, elbette önceliği olan bir konuydu. Demir perdenin ortadan kalkmasından sonra komşularla, özellikle de Almanya ile ilişkilerin düzenlenmesi temel bir sorun haline geldi. 1989 yılında meydana gelen olaylar, hem Polonya'nın ve hem de Almanya'nın tarihinde bir dönüm noktası oluşturdu. Ama bu aynı zamanda, uzlaşma ve işbirliği için tarihi bir şans yaratılması demek olan, iki ulusun yazgılarının kesiştiği bir andır. Son on yıllık süreçte Polonya ile Almanya arasındaki ilişkilerin şekillendirilmesini, devletimizin modernizasyonu ve Avrupa'ya yaklaşması için önemli bir unsur olarak görmekteyiz. Her iki ulus da, karşılıklı ilişkilerimizdeki dönüm noktasının, Avrupa'nın birleşme sürecinde yeni nitelik yarattığını anlamış durumdadır. Bu dönüm noktası olmadan Avrupa birleşemez.

1989 yılı olayları, hem Polonya'nın hem de Almanya'nın tarihinde bir dönüm noktası olmaktadır. Ama aynı zamanda bu, iki ulusun yazgılarının kesiştiği bir an, her iki ulusun da birbirleriyle sürtüşmeden ilişkilerini sürdürmeleri için bir şanstır. On yıl sonunda bu şanstan ne kadar yararlanmış olduğumuzu sormalıyız. 80'li yıllar Polonya muhalefetinin, yıllar sonra tekrarlanan, "birleşmiş bir Almanya olmadan özgür Polonya da olmaz" düşüncesi, bugün ne anlama gelmektedir. Bu "dalaleti", kısa süre içinde gerçekleşeceğine inanmadan, tekrarlayıp durmuştuk. Bir mucize gerçekleşene dek tekrarladık. Mucizeler, müstakil halkların başına gelir, ama 1989 yılı, mucizelerin iki tarafı da ilgilendiren bir boyutu olabileceğini göstermektedir.

1989'un sonbaharında, Polonya'da bölgenin komünist olmayan ilk hükümeti kurulmuştu ve herkes bunun başarılıp başarılamayacağına kafa yoruyordu. Bu hükümetin kurulmasıyla birlikte, yollarını uzatarak diğer Almanya'ya geçmek isteyen birçok Demokratik Almanya vatandaşı, Varşova'daki Federal Almanya Büyükelçiliği'ne akın etmeye başlamıştı. Bilindiği üzre, izlemeleri gereken yol herşeyden önce Macaristan'dan ve Çek Cumhuriyeti'nden geçiyordu. Polonya'nın gerçek anlamda Batı ile bir sınırı bulunmuyordu, ama Polonya'da bağımsız bir hükümetin kurulmuş olması, binlerce göçmene umut vermişti.

Polonya tarafında, bu hassas sorunu halletmenin yolları araştırılıyordu. "Geldikleri ülkenin", bu "illegal göçmenlerin" geriye gönderilmesi yönünde, iç işlerine karışıldığı suçlamaları eşliğinde, yaptığı talebe uymak, elbette söz konusu bile değildi. Siyasal bir çözüm arayışı sürerken, göçmenler Polonya'da yerleştirildiler, örneğin "Dayanışma Sendikası"nın tatil kampları onlara tahsis edilmişti. Öte yandan Batı kamuoyu, nefesini tutmuş, Polonya'nın komünizm ile vedalaşma deneyini gözlüyordu. Örneğin İngiltere basını, Polonyalıların "iflah olmaz ihtilalciler" olduğunu, bir kez daha alelacele ve hazırlıksız olarak komünist sisteminin tasfiyesine gittiklerini söyleyerek alarm veriyordu. Onların önce kendilerini, sonra da Avrupa'nın yarısını havaya uçuracakları öngörülmüştü. Bu arada, dost ülkelerin unutulmaz liderlerinin "kardeşçe" bir askeri yardımlaşmaya giriştiklerine dair haber, Varşova'ya ulaşmaktaydı.

Bu mutluluk atmosferinde, Alman göçmenler ve hemen ilk başta oldukça karışık bir konu olduğu ortaya çıkan bağımsızlık sorunu ile yüz yüze kalmıştık. Komünist iktidarlarıyla komşularımızı kışkırtmamak için ne yapılmalıydı; Mazowiecki hükümetinin atacağı bir yanlış adım hem bizler için hem de bütün bölge için tarihi bir şansı yok edebilirdi. Batıyı kızdırmamak için ne yapılmalıydı? Aynı zamanda da, akın akın Polonya'ya gelmekte olan göçmenlere karşı özgür ve bağımsız bir ülkenin yerine getirmesi gereken temel insani ödev, nasıl yerine getirilecekti? Biliyoruz ki, bu hikaye mutlu sonla bitti ve bugün kimsenin de ona dönmeye niyeti yok. Yalnız, o dönemde nasıl bir sona ulaşacağı, pek o kadar da açık değildi. Polonya ve Almanya arasındaki temelde bu minicik epizod, önemli birkaç sürecin önceden haberini veriyordu.

Birincisi; Polonya dış siyasetinin geleneksel bir ikilemini anımsatıyordu: Uluslararası siyasette nesne değil, özne olabilmenin yolu nedir; problemler komşuları incitmeden nasıl çözümlenebilir; bölgede bir istikrar faktörü olmanın yolu nedir? Polonya'da bizim, sürekli bir şeylerin istikrarını bozduğumuza, sürekli birilerini rahatsız ettiğimize dair bir kompleksimiz vardır. "İstikrar" düşüncesinin Polonya toplumunda eşi benzeri görülmedik bir "kariyer" yapmış olmasının nedeni, belki de budur. Yeni bir devlet oluşturmaya başlanılması ve ekonomik reformlara alışılması, bu düşüncenin rehabilitasyonuna olanak tanıdı. Polonya'da ilk kez birkaç kuşak için "istikrar sözcüğü", hep umutsuzluğun pekiştirilmesi olarak algılanan bir komünist şantaj anlamı taşımamakta; olumlu bir anlamda ve devlet reformlarının başarısı için vazgeçilmez bir şart olarak anlaşılmaktadır.

İkincisi; birkaç haftalık hükümetin dış siyasetinin test edildiği bu epizod, Almanya-Polonya ilişkilerinin hem Polonya siyasetinde hem de demokrasinin inşaa sürecinde nasıl önemli bir rol üstleneceğinin ilk sinyallerini vermişti. Bu ilişkilerin şekillendirilmesine, bu son on yıl içerisinde ülkenin modernizasyonu için önemli bir unsur ve Avrupa ilke ve kurumlarına uygun hale gelmenin bir ölçüsü gözüyle baktık. Örneğin; etnik azınlıklara ilişkin çözümü, başka partnerlerle yürüttüğümüz görüşmelerde bir model olarak benimsedik. Göçmenler sorunu bu kez başka bir ölçekte önümüze gelmişti ve çözümünü Sığınma Anlaşması adıyla bilinen bir anlaşmada buldu. Anladık ki, Avrupa'nın birleşmesi Polonya-Almanya ilişkilerinde dönüm noktasını bir istikara kavuşturmaktadır. Ama bunun tersini de anladık: Bu dönüm noktası olmadan kıtanın tam anlamıyla bütünleşmesi imkansızdır. On yıldır artık kesinlikle bilmekteyiz ki, o yıllardaki olaylardan hem Almanların ve hem de Polonyalıların çıkartacakları ders, bölünmüş Avrupa'nın bütünlüğe ulaştırılması programı için alacakları özel bir sorumluluk olmalıdır. Görünür şekilde Doğuya yönelmiş olan "Berlin Cumhuriyeti", bu ödevini ancak direkt komşusuyla elele üstlenebilir. Dialoga açık, işbirliğine hazır, yönünü Avrupa olarak seçmiş ve Batılı komşusuna güvenen bir Polonya ise; "Berlin Cumhuriyeti"nin Avrupa'da bir tehdit değil, ama daha çok bir şans olarak görülmesine etki edebilir.

Üçüncüsü; 1989 Sonbaharı'nda meydana gelen olaylar, iki toplumunda yeni kimlikleri üzerine düşünmelerini gerektiren bir etap başlatmıştır. Birleşmiş ve büyümüş Almanya da, bağımsızlığını kazanmış ve demokratikleşmiş Polonya da kendilerine uluslararası siyasette yerlerinin ve yeni rollerinin ne olacağı sorusunu soruyorlar. Transformasyon sürecinden getirdiğimiz önemli deneyimlerden biri de, yeni komşularımız ile, özellikle de Doğu'daki hem iyi tanıdığımız hem de karşılıklı olarak birbirimize değer vermeyi öğrendiğimiz komşularımızla siyasi ve toplumsal ilişkilerin şekillendirilmesiydi. Şu ortaya çıkmıştır ki; komşu ülkelerle yapılan görüşmeler, Polonya'nın kendi rol ve kimliğini aradığı, çok yoğun bir biçimde kendisiyle meşgul olduğu bu aşamada, özel bir öneme sahiptir. Polonya-Almanya ilişkilerinde bunu, özellikle de bugün, unutmamalıyız.

Bütünleşmiş Almanya ve bağımsız Polonya, birleşmekte olan Avrupa'da ve Euro-atlantik topluluğu bünyesinde yeni kimliklerini bulmayı başardılar. Aynı zamanda, Polonya'nın ve bölgenin diğer ülkelerinin Avrupa Birliği'ne girmeleri, Avrupa'nın bölünmeyeceğine, bu kez ideolojik kriterlere değil, ama medeniyetin ve ekonominin kriterlerlerine dayanacağına umut bağlamamıza olanak vermektedir. Bu, biz Polonyalılar için komşularımızla, özellikle de Ukrayna ve Litvanya ile olan ilişkilerimizde önceliği olan bir ilkedir.

Bünyesinde üç unsuru; yani demokratik bir ülkeye uzanan toplumsal sözleşmeyi, ekonominin modernizasyonunu, komşularla iyi ilişkilerle uluslararası işbirliği ve entegrasyon kurumları içerisinde yer edinmeyi barındıran, Polonya'ya özgü komünizmden çıkış modeli üzerine konuşurken, bu unsurların yokluğunun eski Yugoslavya topraklarında yaşayan halkları nasıl bir trajediye götürdüğünü düşünmemek elde değil.

Avrupa'da komünizmin yıkılışının nedenleri analiz edilirken tarihçiler ve siyasetbilimciler, genelde ekonomik ve stratejik yanlara ağırlık veriyorlar. Halbuki, olayın insani boyutunu, komünizme boyun eğdirilmiş halkların taleplerini hatırımızdan çıkarmamalıyız. Kosova'nın ve Yugoslavya'nın yeniden inşaası ve Güneydoğu Avrupa'da istikrarın yeniden kurulması üzerine günümüzde sürdürürülen tartışmalarda da ekonomi ile ilgili konuların ve finansal yardımın, herşey demek olmadığını unutmayalım. Değişimlerin başarısını, bir kez daha onların "insani boyutları" belirleyecektir; yani vatandaşlar toplumu ve hukuk devletinin inşaası, azınlık haklarına saygı ve medyanın bağımsızlığı, tolerans ve çoğulculuk. Polonya'nın, bu olağanüstü 1989 yılına bağlanan özgürlüğe geçiş deneyimi, güncelliğini yitirmemektedir.


Çeviri: O.F. Baş
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.turkmania.forumdizini.com
 
Komünizm çöküşündeki Polonya rolü
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Polonya Sehir Istatistikleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi :: Türk Dünyası :: Polonya / Polska :: Ilginc / Ciekawostki-
Buraya geçin: