TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi
Arkadaşlarınızla Sınırsız Paylaşım Ve Eğlence Için Seviyeli Bir Forum Ve Arkadaşlık Portalı TurkMania Sizleri Bekliyor.

Üye Değilseniz Kayıt Ol Linkinden Kayıt Olabilirsiniz.Bu ilk Ziyaretinizse Yardım Linkinden Yararlanabilirsiniz. Tüm Ozelliklerimizden Yararlanmak Için Lütfen Üye Olun....

EN IYI PAYLASIM SITESI

Sessizligin Bozuldugu Yer


FORUMUMUZA KAYIT OLAN 400 CU UYEMIZE V.I.P UYELIK HEDIYE VERIYORUZ !!! Forumumuza 500 cu uye olarak kayit yapan kisiye 2 aylik V.I.P Uyelik Hediye Veriyoruz TürkMania Yönetimi

"TürkMania | PayLa$im Platformu Fan Grubu"
"Türkmania Community @ Twitter"
https://twitter.com/TurkManiaForum

"Türkmania Community @ Facebook"
Türkmania Community
TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi
Arkadaşlarınızla Sınırsız Paylaşım Ve Eğlence Için Seviyeli Bir Forum Ve Arkadaşlık Portalı TurkMania Sizleri Bekliyor.

Üye Değilseniz Kayıt Ol Linkinden Kayıt Olabilirsiniz.Bu ilk Ziyaretinizse Yardım Linkinden Yararlanabilirsiniz. Tüm Ozelliklerimizden Yararlanmak Için Lütfen Üye Olun....

EN IYI PAYLASIM SITESI

Sessizligin Bozuldugu Yer


FORUMUMUZA KAYIT OLAN 400 CU UYEMIZE V.I.P UYELIK HEDIYE VERIYORUZ !!! Forumumuza 500 cu uye olarak kayit yapan kisiye 2 aylik V.I.P Uyelik Hediye Veriyoruz TürkMania Yönetimi

"TürkMania | PayLa$im Platformu Fan Grubu"
"Türkmania Community @ Twitter"
https://twitter.com/TurkManiaForum

"Türkmania Community @ Facebook"
Türkmania Community
TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


        TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum SitesiHoşgeldiniz :
En son ziyaretiniz : 1/1/1970
Mesaj Sayınız : 16777215

 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  OyunOyun  

Design By TürkMania
Powered By phpBB™ 2.0 Copyright © 2008 - 2012
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
TAKIP ET
CANLI DESTEK

HIZLI MENU

TURKMANIA FORUM
ANASAYFA İLETİŞİM Z.DEFTERİ SOHBET ODAM



En son konular
» ESET Smart Security 5.0.95.0 SERIAL
içel mersin Emptytarafından medcezir45 10/12/2014, 20:41

» Norton Antivirus 2012 serial key full serial
içel mersin Emptytarafından ahmetxx 6/7/2014, 05:38

» Norton Internet Security 2012+Keygen+Serial
içel mersin Emptytarafından ahmetxx 6/7/2014, 05:19

» AutoCAD/AutoDesk sifreleri
içel mersin Emptytarafından serkan123456789 24/11/2013, 02:13

» Autocad 2012 x64 (64bit) + (Product key and Xforce keygen)
içel mersin Emptytarafından suris 29/5/2013, 22:34

» Avast'ın 6 yıllık Lisans Anahtarı
içel mersin Emptytarafından ermangel 5/5/2013, 19:55

» Uniblue Registry Booster 2012 serial number
içel mersin Emptytarafından mustafaemin1234 30/4/2013, 13:09

» NORTON INTERNET SECURITY 2012 serial number
içel mersin Emptytarafından delke 21/4/2013, 10:32

En bakılan konular
ESET Smart Security 5.0.95.0 SERIAL
Uniblue Registry Booster 2012 serial number
Norton Internet Security 2012+Keygen+Serial
Binlerce Mükemmel Programlar [Full] 2
+18 Cirilciplak kiz resimleri
Başka forum yazılımlarından SMF'ye nasıl geçilir?
Osmanlı Devleti hakkında herşey
Dost Site Eklemek
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Autocad 2012 x64 (64bit) + (Product key and Xforce keygen)
En aktif konular
Osmanlı Devleti hakkında herşey
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
ESET Smart Security 5.0.95.0 SERIAL
bütün üyeler,moderatörler,adminler,kısacası herkes 100den geriye sayalım yoklama başlasın
Osamanlı Minyatürleri
Uniblue Registry Booster 2012 serial number
Burçlar Arası Uyum
Norton Internet Security 2012+Keygen+Serial
Çorbalar
Tüm diyetler
Sosyal yer imi
Sosyal yer imi reddit      

Sosyal bookmarking sitesinde TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi adresi saklayın ve paylaşın
Cudi'de Çatışma! 4 Polis Şehit!
içel mersin Empty21/3/2012, 11:38 tarafından TurkMania
Şırnak'ın Cudi Dağı'nda güvenlik güçleri ile bölücü terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışmada 4 polis şehit oldu.


Şırnak'ın Cudi Dağı'nda güvenlik güçleri ile bölücü terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışmada, 4 polis şehit oldu.

PKK terör örgütü, Şırnak ile Silopi arasında bulunan Cudi Dağı'nda güvenlik güçlerine pusu kurdu. Teröristler, uzun namlulu silahlarla ateş açtı. Güvenlik güçleri, karşılık verdi. Çatışmada 4 polis şehit oldu.

Yaralı polislerin helikopterle Şırnak Asker Hastanesi'ne kaldırıldığı öğrenildi.

Çatışmanın devam ettiği belirtiliyor.

Yorum: 0
Kimler hatta?
Toplam 146 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 146 Misafir :: 1 Arama motorları

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 274 kişi 21/9/2024, 08:48 tarihinde online oldu.
Dost Siteler
içel mersin Star1eg CEMIL BUDAK
içel mersin Star1eg NIKE FORUM
içel mersin Star1eg HABABAM
içel mersin Star1eg WP.PL
içel mersin Star1eg INTERNETHABER
içel mersin Star1eg ONLINE SOCCER
içel mersin Star1eg INTERNET SPOR
içel mersin Star1eg ALLEGRO
içel mersin Star1eg ULTRAPANEL
içel mersin Star1eg POLSKA INFO
içel mersin Star1eg REPOOL MANIFO
içel mersin Star1eg RUTOR
içel mersin Star1eg ODNOKLASSNIKI
REKLAM

Reklam Alanı Aylık 5 TL Reklam Ver
REKLAM

REKLAM

REKLAM

REKLAM

REKLAM

TOPLIST


Webmasterim.Com
Zirve100 Site ekle
Forum Siteleri
traceroute
Anahtar-kelime

 

 içel mersin

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

içel mersin Empty
MesajKonu: içel mersin   içel mersin Empty1/6/2009, 19:33

İÇEL

Genel Bilgiler

YÜZÖLÇÜMÜ: 15,513 km²

NÜFUS: 1,668,007 (2000)

İL TRAFİK NO: 33

İLÇELER: İçel (merkez), Anamur, Aydıncık, Bozyazı, Çamlıyayla, Erdemli, Gülnar, Mut, Silifke, Tarsus.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

TARİHİ:

Bizans İmparatorluğu

Doğu Akdeniz ekonomisi ile varolan İmparatorluk BİZANS
"Ben Paulus, elimle selam sizlere. Benim bağlarımı hatırlayın, inayet sizinle olsan."
St.Paulus'un Colossaelilere (Honaz) yazdığı mektuptan.
Roma yönetiminin Kilikya'da en güçlü olduğu 1. yüzyıl başlangıcında, Paulus'un benim bağlarımı hatırlayın mesajını alan inananlar, 300 yılı aşkın süre boyunca sayısal olarak çoğaldılar, toplumsal olarak örgütlendiler.
İmparatorlar Diokletianus ve Galerius, antik geleneklere, Yahudiler arasındaki bölünmeye ve yönetime başkaldıran ayrılıkçılar olarak gördükleri Hristiyanlığın yayılmasına şiddetle karşı koydular, önderlerini ve inananlarını acımasızca cezalandırdılar. St.Paulus'un önderliğinde Hristiyanlığın yoğunlaştığı Kilikya, bu olmasına rağmen, Hristiyanlık en güçlü şekilde burada örgütlendi.

360 yılında Constantinus'un iktidara gelmesiyle Kilikya bölgesi Hristiyanları baskıdan uzak kaldı. Zira, Hristiyanlığı kabul ettiği söylenen bu imparator, devletin ağırlık noktasını doğuya nakletmenin, buna rağmen Hristiyan düşmanı bir tutum izlemenin mümkün olmayacağını görmüştü.

"Neoplatonik" akımın sözcülüğünü yapan Julianus yeniden Hristiyanlarla mücadeleye girişti. G.Ostrogorsky, bu imparator için: "Kaybolup gitmekte olan dünyanın sihri, bu dünyanın sanatı, aydınlığı ve hikmetine karşı duyduğu ihtiraslı sevgi, Costantinus Hanedanı'nın bu son temsilcisine, yeni dini inanca karşı savaş açtırdı." diye yazar.

İmparatorluğun 395 yılında resmen doğu-batı olarak ikiye ayrılmasının ardından Balkanlar, Trakya, Anadolu, Suriye ve Mısır eyaletlerinden oluşan Doğu Roma'nın (Praefectura praetorio Oriendioece-se) sınırları içinde yeralan Kilikya'da yeni bir dönem başlayacaktır.

Bizans imparatorluğu; Roma Devlet sistemi, Hellen kültürü ve Ortodoks Hristiyan inancının bir sentezi olarak tanımlanır. Buna eklememiz gereken önemli gerçek; batı kanadı çöken imparatorluğun, Bosphoros'daki eski Byzantion sitesini başkent yaparak, doğulu bir kültür coğrafyasında varlığı 1000 yıl sürecek yeni bir uygarlığı ortaya çıkarmış olmasıdır.

Bu yeni gelişmelere rağmen Roma döneminde Kilikya'daki büyük kentlere yerleşmiş olan toprak, işletme ve ticarethane sahibi Latin kökenli burjuva ve aristokratlar eski gelenek ve inançlarını terketmediler. Çökmekte olan batının ticari talepleri giderek azalmış da olsa, bağlarını sürdürmeye devam ettiler.

Ancak, kısa bir süre sonra Bizans yönetiminin; siyasi, dini, ekonomik, ticari, kültürel ve sosyal yapılaşmasını, Başkent istanbul yönünde yoğunlaştırmasına; bu defa Karadeniz ve Marmara bölgesi ön plana çıkmış; Batı Anadolu'nun metropol Roma kentleri Efes ve Milet sönükleşmeye başlamışdı. Kilikya ve hinterlandının denize çıkış kapıları olan limanlarındaki ticaret ve ekonomi de giderek daralmaya, içe dönükleşmeye başlayınca; işletmeler ve ticarethaneler, sermayeleriyle birlikte Roma veya İstanbul'a göç ettiler. Böylece Kilikya'nın 200 yıl süren parlak dönemi, kararmaya başladı. Bunun en çarpıcı kanıtı, çeşitli tanrılara ait heykel kabartmaları ile süslü tapınak, tiyatro, gymnasium, stadyum, nymphiyum ve stoa gibi anıtsal yapıların hemen tamamının l ve 2. yüzyıllarda inşa edildiği, bundan sonraki yüzyıllarda bu türdeki yapılaşmanın durduğu, ancak 4. yüzyıldan itibaren çoğu kilise ve manastır olan Hristiyanlık yapılarının ortaya çıktığıdır.

Yeni yönetim, çok tanrılı "Paganist" dediği kültür ve inanç kurumlarını kapatmaya, yapılarını ortadan kaldırmaya, malzemelerini devşirmeye başladı. (Bu süreç Justinianus döneminde tamamlanmıştır.) Ardından tek tanrılı Hristiyan dini, yöre için köklü değişiklikleri de beraberinde getirirken, karşıt görüşler arasında toplumsal çatışmalarda yaşanmaktaydı.

Kilise, Antik Çağlar'dakinin aksine, halkı dünyevi ve maddi olmaktan çok sadeliğe ve ahirete özendirdi; giderek merkezi otoritenin rakibi ve alternatifi olarak halk üzerinde büyük yaptırım gücü kazandı, imparatorlar da siyasi güçlerini büyük ölçüde kilise ile paylaşmak durumunda kaldılar. Kilise, toprak ve gayrimenkul varlıklarının yanısıra, sahip olduğu parasal kaynakları, üretim aktivitesi ve ekonomik alanlar yerine mistik alanlara yöneltti. Amaç yozlaşmış toplumsal bağları güçlendirmek, insanları bu inanç etrafında cemaat halinde birleştirmekdi. Bu nedenle Kiliya'da birçok kilise ve manastır inşa edildi. Yöre Hristiyanlık inancının yoğunlaştığı bir bölge haline geldi. Dini örgütler olarak piskoposluk ve met-ropolitlikler kuruldu. Örneğin, daha erken dönemlerde Bizans imparatoru Il.Theodosius, Olba Krallı-ğı'na ait Knyteleis (Kanlıdivane) yerleşiminde, Neapolis (Yeni kent) dediği kutsal bir Hristiyanlık merkezi kurdu. Daha sonraları bölgenin hemen her yanındaki diğer antik yerleşimlerde benzeri yapılaşmalar başladı. Romalılar'ın 100 yıl önceki Hristiyanları gerip çaktıkları haç, bu defa baştacı edilmişdi.

Yasaklı dönemlerde, StPaulus önderliğindeki Kilikya bölgesi Hristiyanları, Silifke yakınlarındaki Hagia Thekla örneğinde olduğu gibi (Ayatekla-Meryemlik), Göksu vadisi içinde gizlenmiş çok sayıdaki mağara tapınaklarında toplanmakta ve gizli ibadet yapmaktaydılar. Azize Thekla'nın ölümünden sonra kutsal bir alana dönüşen bu mağara kilisenin üzerine, 12. yüzyılda Bizans imparatoru Isaakios Zenon tarafından büyük bir bazilika külliyesi inşa ettirildi. Günümüzde apsis kısmına ait anıtsal bir bölümün kaldığı bu kilisenin yapımı ile ilgili ilginç olayı, imparator Alexiad'ın kızı Anna Kommena, günlüğünde ayrıntılı olarak yazar. Buna göre; imparator Isaakios, Balkanlarda barbarlarla yaptığı bir savaşın ardından büyük din şehidi Thekla'nın anma günü olan 24 Eylül'de Lobitzos (Lofça) dağının eteklerine gelir. Burada aniden çıkan fırtına, gökgürültülü yağmur ve sellerle bütün ordugahı, ağırlıkları sel sularına kapılıp yok olur. Askerlerin ve hayvanların iliklerine işleyen soğuğa rağmen, fırtınaların içinden çıkan şimşekler yöreyi tutuşturacak gibidir. Bundan sonrası Anna Kommena'nın günlüğünde şöyle yazar: "Bu gördükleri karşısında imparator çaresiz kalmışdı. Kasırga biraz hafifleyince sel sularının girdaplarına kapılıp sürüklenen nice adamlarını yitirmiş olarak komutanlarla bu yerden ayrıldı ve onlarla birlikte gidip bir meşenin altına sığındı. Ama orada, kendisine meşenin içinden çıkıyormuş gibi gelen, korkunç, gürültüye ve ulumaya benzer bir ses duydu; o sırada rüzgarlar daha da şiddetle esiyordu; bunların zoruyla meşeağacı devrilir korkusuyla, ağaç devrilirse altında kalamayacak kadar yeterince uzak biryere çekildi; orada şaşkın şaşkın duruyordu. Birden bire sanki bir işaret verilmiş gibi, ağaç, gözlerinin önünde, kökünden söküldü ve yere savruldu.

İmparator, kendisiyle ilgili tanrı esirgemesi olayı karşısında hayran kalakaldı. O sırada, doğuda bir ayaklanma çıktığı söylencesi yayıldığını öğrendiğinden imparatorluk sarayına döndü, işte o zaman, büyük din şehidi Thekla adına görkemli bir tapınak yaptırdı; bunun, böylesine şatafatlı olarak yapımında harcanan para hiç de az değildi; tapınak, çeşitli sanat dallarının yapıtlarıyla süslenmişti; o (imparator), şükran adağını orada, Hristiyanlara yakışır yolda yerine getirdi ve bundan böyle, ayinlere hep orada katıldı."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

içel mersin Empty
MesajKonu: Geri: içel mersin   içel mersin Empty1/6/2009, 19:33

Azize Thekla, Tanrıça Athena Kannetis'e Karşı

Kilikya'nın Kudüs'e yakınlığı, kilise ve manastır yapımına elverişli doğal yapısı, deniz yoluyla Akdeniz'in her yanına ulaşılabilecek çok sayıda büyüklü küçüklü limanlarının bulunması, azizlerin doğduğu ve yaşadığı yer olması, en önemlisi Hellenistik ve Roma dönemlerinde Toroslar'ın güney eteklerinde sık aralıklarla kurulmuş pek çok kutsal alanın ve kentin bulunmasıydı. Buralardaki farklı İnanç kurumlarına alternatif olarak, onların yakınında örgütlenerek, Hristiyanlığı buradaki halk kitlelerine yaymak bakımından önemli bir alt yapı oluşturuyordu. Örneğin Silikfe'de yaygın olan Tanrıça Athena Kannetis inancına karşı. Azize Thekla ortaya çıkıyor ve kent yakınına gelerek; kendisini, Hristiyanlığı yaymaya adıyor. Nitekim 376 ve 379 yılları arasında Silifke'ye gelen Gregoryan Nazianus, Aya Thekla'yı Athena ile bir tutmuş, günümüzde "Meryemlik" denilen alanı "Parthenon" olarak nitelendirmişti. Kanytelis ören yerinde de Hellenistik döneme ait Zeus Tapınağı ile çok sayıdaki kilise yanyana durmaktadır.

Balkanlarda barbar kavimlerin, Doğu Anadolu'da Iran Sasanileri'nin, VI.-VII. yüzyıllarda Müslüman Araplar'a karşı direnen, ancak İstanbul kapılarına kadar dayanmalarını önleyemeyen merkezi yönetim; İsa'nın varlığı ile ilgili "Christos" tartışmaları, İstanbul'un "Diyofİzit", doğu kilisesinin "Monofizit" yorumları, Ortodoks ve Katolik mezheplerinin "Union" dedikleri beraberlik üzerinde anlaşamamaları; "yeşiller" ve "maviler" gibi partilileşme sorunlarıyla sarsılmaya başladı. Çok ağır olan memur ve askerlerin ücretleri, savunma giderleri güçlükle karşılanabiliyordu, iç ve dış sorunlar büyüdü. 611'de Sasani-ler'in Antakya, Adana ve Tarsus'a girmeleri önlenemedi. Ancak Herakleios'un 622'de askeri girişimleriyle bu işgal sona erdi.

Giderek artan bu baskılar sonunda, başkent çareyi kırsal topluluklara ve askeri güce dayalı yeni bir yapılanmada buldu. Serbest köylü ve serfler, mülkiyet hakkı verilmekle birlikte toprağa bağımlı hale getirildiler. Askerlere toprak verilmek suretiyle önemli bir bölümü Kilikya'da olan 60.000 kadar
"stratiotikon kteme" denilen "köylü asker" bölgeleri oluşturuldu. Kentlerin güvenliği için Tarsus örneğinde olduğu gibi etrafı yüksek surlarla çevrildi veya Silifke'deki gibi daha güvenli tepeler üzerinde küçük kaleler içine alındı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Bizans maliyesi, özellikle Doğu Akdeniz'de sahip olduğu verimli topraklar ve tarıma dayalı ekonomisiyle 12. yüzyıla kadar parasının değerini koruyabilmiştir.

7. yüzyıldan itibaren Osmanlı Hükümdarı Fatih Sultan Mehmed'İn istanbul'u fethettiği 1453 yılına kadar olan Bizans tarihi, Müslüman Araplar, Memluklar, Iran Sasanileri, Anadolu Selçukluları, Beylikler ve Osmanlı tarihleriyle iç içe gelişmiştir.

Kilikya'da Roma yönetimi ve kentlerin yeniden yapılanması

"Kleopatra, altın yaldızlı gemisinin gümüş kakmalı kürekleri ve erguvanı renkli yelkenleriyle, Cydus limanından Tarsus'a girer."(Plutarco di Cheronea - MÖ 50-120)

Roma'nın Kilikya bölgesi ile ilgili tanımlaması; Likya, Pamfilya ve Dağlık Kilikya'yı içine alıyor. Ovalık Kilikya bu bölge dışında bırakılıyordu. (Ovalık Kilikya'nın Roma egemenliğine geçmesi, Dağlı Kilikya'ya göre daha geç olmuştur.) MÖ 64'den sonra tüm Anadolu eyaletlerinde yeni bir yönetim düzenlemesi yapıldı. Önce App.Claudius, daha sonra da MÖ 51'de ünlü hatip Marcus Tullius Cicero, Prokonsül sıfatıyla Kilikya'ya asker vali olarak atandı; yöre ekonomisini, eyalet kamu yönetimini düzenledi; Amanos dağlarından gelen Parthialılar'ın, bölgeyi taciz etmelerini önledi. Cicero, bu seferleri nedeniyle çeşitli zamanlarda Tarsus'da kaldı.

MÖ 56'da önceden Asya eyaletine bağlı olan Laodecea, Apamea ve Synna'da Kilikya'ya bağlanır. Böylece Kilikya, Batı Anadolu'dan Suriye'ye giden ve tümüyle Roma'ya geçmiş topraklara sahip olur. Roma, bu hareketiyle Kilikya'ya gecikmiş olan önemi vermeye başladığını gösterir. Pompeius zamanında getirilen bir düzenleme ile Dağlık Kilikya bölgesinin yönetimi Roma'nın atayacağı vekil krallara verilir. Ovalık Kilikya ise Suriye'ye bağlanır. Bu sistem 1.yüzyıla kadar devam edecektir.

Pompeius ve Julius Caesar arasındaki çatışma sonunda, Pompeius Mısır'da öldürülmüş, onu izleyerek Mısır'a gelen J.Caesar iskenderiye'de kalmışdı. Bu sırada Pontus Kralı VI.Mihridates'in oğlu Kuzey Karadeniz'de merkezi Kırım'da bulunan Bosphoros Kralı Ü.Pharnakes, ata ülkesi topraklarından Pont Kapadokyası'nı işgal etmişti. J.Caesar bu duruma müdahale etmek ve gerekli askeri hazırlıkları yapmak için, MÖ 47'de Tarsus'a geldi. Tarsus halkı kendisine büyük ilgi gösterdi ve her türlü desteği verdi. Bu nedenle kent meclisinde Tarsus'un ihtiyaçları ve yönetimi konusunda yapılan toplantıya katılan J.Caesar, kente çeşitli yardımlarda bulundu. Bu dayanışmadan hoşnut olan halk, J.Caesar'ı ve kentlerini onurlandırmak için Tarsus adını "Juliopolis" olarak değiştirdiler. J.Caesar'ın MÖ 47'de öldürülmesinden ve çıkan iç karışıklıkların ardından, doğu bölgesinin yönetimini üstlenen Marcus Antonius, Tarsus'a geldi. Mısır Kraliçesi VII.Kleopatra, kaybettiği topraklan geri almak umuduyla; M.Antonius ise doğudaki iktidarlığını sürdürebilmek ve Parthlar'a karşı yapacağı askeri harcamalar için Mısır'ın zengin kaynaklarından yararlanmak amacıyla, dayanışma içine girdiler ve M.Antonius Kleopatra'yı Tarsus'a davet etti. Kleopatra'nın muhteşem gemisiyle Tarsus limanına girişi, daha sonra Antoniusla yaşadığı renkli, romantik ve ihtiraslı 7 yıllık beraberliği. Antik Çağ ve Tarsus tarihinin en çok ilgi çeken olaylarından biridir. Roma'ya başkaldırma, en zengin doğu eyaletlerini merkezden ayırma, Kilikya'nın önemli bir bölümünü Kleopatra'dan olma oğlu Ptolemaios'a bağışlama girişimleri, Octavianus'a karşı Actium deniz savaşında dramatik bir biçimde sona erdi. Edebiyatta yeraldığı şekliyle "Antonius ve Kleopatra" MÖ 30'da İskenderiye'de öldüler.

Octavİanus Augustos bu süreçte, Tarsuslular'ın kendisine yandaş olmalarından dolayı, kentlerini Kilikya'nın özgür metropolisi ilan etti. Yönetimine de hocası Tarsuslu Filozof Athenadorus'u atadı. Bir önceki Vali Boethos'un kötü yönetimi, ekonomik ve sosyal yönden Tarsus'u geriletmişti. Anhenadorus, imparatordan aldığı geniş yetkilerle Tarsus'u her yönüyle bayındır bir kent haline dönüştürdü. Daha sonra Augustos'un yeğeni Marcellus'un hocası Filozof Nestor'u Tarsus'da vali olarak görüyoruz. Bu iki atama. Roma Imparatoru'nun Tarsus'a verilen önemi göstermesi bakımından dikkate değer.

2. yüzyılda Kilikya'yı ziyaret eden Hristiyan gezgin vaiz D.Chyrsostom, Tarsus'a geldiğinde, Reghma gölünden, güzel limanından, Cydnos çayının göle girerek deniz yönünde tekrar çıktığına dair bilgiler vermektedir. Seleukhos Kralı S.Nicator tarafından Hellenistik Çağ'da kurulan Seleucia (Silifke) kenti, Pompeius'un Coracesium Savaşı'nda korsanları ortadan kaldırması ile kültür, sanat ve ticaret alanlarında gelişme gösterdi. Strabon'un, Kilikya'nın örf ve geleneklerinden çok farklı bir kent olarak tanımladığı Seleucia; tapınakları, tiyatrosu, gymnasiumu, su kanalları, hamam ve köprüleri ile bölgenin Tarsus'dan sonra ikinci önemli kenti haline geldi. Vespasianus zamanında (69-74) oğullan Titus ve Domi-tianus tarafından Kilikya Valisi Octavius Memor'a, Seleucia (Silifke) kenti eteğindeki Calyadnus (Göksu) akarsuyu üzerinde Taşköprü yaptırıldı. Strabon burada, Peripatetİk tarikatına bağlı Antik Roma'nın ünlü filozoflarından Athenaios ve Ksenarkhos'un doğduklarını yazar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

içel mersin Empty
MesajKonu: Geri: içel mersin   içel mersin Empty1/6/2009, 19:33

Roma döneminde Dağlık Kilikya (Cilicia Trakheia) kentleri

1.yüzyılda gelişme sürecine giren diğer Kilikya kıyı kentlerinden, Orta Dağlık Kilikya'da Anemuriüm (Anamur), Nagidos ve Kelenderis (Aydıncık) dikkat çeker. MÖ 6. yüzyıldan beri varolan küçüklü büyüklü bu liman yerleşimleri, iç bölgelerden gelen yolların denizle bağlantılı olduğu, güney rüzgarlarına karşı korunaklı koylarda kurulmuştu. Nagidos ile birleşen Anemurium 38-72 yılları arasında IV Attikus'un yönetimi altındaydı. Daha sonra Roma yönetimine geçti ve 382'de Isauria bölgesine bağlandı. Tiyatrosu, odeonu, hamamları, renkli fresk ve mozaiklerle süslü evleriyle zengin bir kent durumunda olup, çok sayıda sikke darbetmiştir.

Strabon'un özellikle "liman kenti" olarak tanımladığı Kelenderis, zengin sedir ormanları, yamaçlarında üzüm ve zeytin gibi meyve türlerini yetiştiren, gemilerin barınmasına uygun, korunaklı limanı, kalesi, tiyatrosu, antrepoları ve su yolları ile gelişmiş önemli bir yerleşimdi. Meydancıkkale (Gülnar) üzerinden Orta Anadolu'da Ikonium'a (Konya) bağlanan dağ yollarına sahipti.

L.Zoroğlu; Attik-Delos Birliği'nin en doğudaki üyesi olan Kelenderis'in, MÖ 5. yüzyılın ortalarından itibaren sikke darbettiğini, bölgedeki Pers egemenliğine rağmen özerk olduğunu, Roma egemenliğine girdiği yıllarda Servilius Vatia'nın korsanlarla yaptığı mücadele sırasında gemileriyle yardımcı olduğunu yazar.

Ramsay'a göre; Kilikya kıyısındaki Korykos ve Elaiussa Sebaste (Ayaş) kentlerini MÖ 20 tarihinde, Kapadokya Kralı Arkhelaos kurmuştur. Oysa Strabon, kralın Dağlık Kilikya'yı devraldığında, çoğu zamanını geçirdiği kralî ikametgah olarak buraya yerleştiğini yazar. Daha sonraları tiyatro, tapınak ve su arkları ile gelişmiş ve bayındır bir kıyı kentine dönüşen Sebaste Elaiussa, Korykos'a antik bir yol ile bağlıdır. M.Bildirici'ye göre Elaiussa kentinin önünde ilk çağda bugün üzerinde kilise kalıntısı bulunan bir ada bulunmaktadır. Bu ada yaklaşık 4.yüzyılda kara ile birleşmiştir. Günümüzde ada görünmediği gibi, tam dolgu olan zeminin üzerinden Silifke-Mersin karayolu geçmektedir. Kent, Augustos zamanında imparatorluk sikkelerini kesmekteydi. (Burada IV.Antiochos ve İotape'nin adlarıyla da sikke darbedilmiştir.) Arhelaos'un ölümünden sonra Romalılar, ülkenin güney kısmı olan Lykaonia ve Dağlık Kilikya'yı ll.Arhelaos'a bıraktılar.

Daha iç kısımlardaki Claudiopalis (Mut) kolonisi, Caesar Claudius tarafından MÖ 41 yılında kurulmuştur. Bu koloni Dağlık Kilikya'yı büyük bir vadi halinde kesen Calycadnus (Göksu) vadisinin Orta Anadolu girişinde yeralır. Romalılar'ın buralarda koloni kurmaya başlaması, dağlık bölgelere de önem verdiklerini göstermektedir. Nitekim Calicula (37-41) döneminde yine iç bölgelerde Germanicopolis ve Philadelphia kentleri aynı yıl içinde kuruldu. Birine, imparatora ithafen Calicula Germanicum; diğerine de IV.Antiochos'un karısı lotape Piladelphos'un adları verildi. Roma yönetimi, Augustos döneminde Kapadokya Kralı Arkhelaos'a (MÖ 36 -MS 17) korsan savaşları sırasında yaptığı yardımlar nedeniyle, Dağlık Kilikya kıyılarının büyük bir kısmını içine alan 11. Strategia'yı (Askeri vilayet) verdi. Böylece Dağlık Kilikya bölgesi, Toros Kapadokyası'na bağlandı. Kyinda ve Soloi'nin yukarısında dağlık bölge içinde bulunan ve Teukros'un oğlu Aias'ın Kilikya platosunda kurduğu Olba'ya (Uzuncaburç) Teukros'un ülkesi ve rahiplerinin çoğuna da "Teukros" veya "Âias" adı verilmişdi. Bu küçük rahip krallık, daha sonra Ajax Kennatis ile Lalasis'i de egemenlik alanları içine aldı.

Antonius Pius (138-161) döneminde Lykaonia ile isauria, Galatya'dan ayrılarak Kilikya'ya eklenir. Bu imparator zamanında Tarsus, üç vilayetin metropolisi olur ve Ramsay'a göre bu durum 3. yüzyılın sonunda isauria ve Kilikya'nın ayrı birer il haline geldikleri zamana kadar devam eder.

"Roma kolonisi olmak yazgısının acısı, bundan kazanç sağlanması ile gideriliyordu." (R.sedillot)

Roma Kilikya ekonomisini canlandırıyor

MÖ 2. yüzyılın ortalarından itibaren Anadolu'da siyasi egemenlik kurmaya başlayan Roma imparatorluğu, bu bölümün başlangıcında belirtildiği gibi pek çok sorunla karşılaştı, imparatorluk düzeninin (Imperium Romanum) gerçekleşmesi ve siyasal dünya otoritesinin sağlanması ise MS l. ve 2. yüzyıllarda gerçekleşebildi. Akdeniz'in tamamına egemen olan Roma, çok büyük gelir kaynaklarına sahip olmakla beraber, bu devasa sistemi ayakta tutabilmek için büyük harcamalar da yapmaktaydı. Öte yandan artan nüfus ve refah ile birlikte, ihtiyaçlar doğrultusunda giderek gelişen sanayinin hammadde ihtiyacı, Roma ekonomisini dışa bağımlı hale getirmeye başladı. Bu süreçle birlikte Roma, belirli yasalar ve kurallar doğrultusunda bağımlı ülkelerindeki ekonomik kaynakları harekete geçirebilmek için gerekli alt yapı yatırımlarına girişti. Böylelikle tüm imparatorlukta üretim yapan pek çok işletmenin faaliyete geçmesiyle birlikte topyekün kalkınma sürecine girildi. Düzenli kentler, yollar, köprüler, kıraç yerlerde kurulan kentlere can veren su kanalları inşa edildi.

Imarcı olarak bilinen imparatorlar Hadrianus ve Traianus, doğu eyaletlerini gezdiler, depremlerden zarar gören kentlere yardımcı oldular, çeşitli bayındırlık eserlerinin yapımına önderlik ettiler.

Antonius Pius zamanında vergilerde önemli indirimler yapılmış, özellikle eyaletlerin gelişmesine imkan sağlanmıştır. Bu dönemde Kilikya'nın verimli topraklarında tahıl, harnup, zeytin, üzüm gibi pek çok tarımsal ürünün yanısıra, Mısır'dan getirilen uzun lifli pamuk da üretilmekteydi. Ayrıca keten ve yünlü dokumalar ile orman ürünleri ve madenler de önemli ihraç ürünleri arasındaydı. Bu durum Marcus Aurelius'un zamanında da devam etti. imparator Septimus Severius'un Afrika, karısı Julio Dom-na'nın ise Suriye kökenli olması, ilginin doğu eyaletlerine yönelmesinde etkili oldu.

Tarsus, 1. yüzyıldan itibaren en fazla gelişen ve büyüyen Kilikya kentiydi. Bulunduğu coğrafi konum nedeniyle en eski çağlardan beri Ovalık Kilikya'nın metropolisi olan Tarsus, Romalılar zamanında da bu önemini korudu, Latin urbanizmi bütün ağırlığı ile bu kente damgasını vurdu. Bölgeyi yöneten meclis, Tarsus'da toplanırdı. Bu meclis, Caracalla (211-217) döneminde bağımsız genel meclis haline dönüştürüldü. "Kiliarchia" (Kilikya Hakimi) denilen meclis başkanlığına sadece Tarsuslular seçilebilirdi.

"Herşey Roma için, heryol Roma'ya."

Akdeniz'in doğusu üretiyor, batısı tüketiyor ve tükeniyor

Roma'nın Kilikya valilerinden Cicero, oğluna meslek seçimi konusunda öğütler verirken, ticareti nekadar hor gördüğünü gizlemez. "Hemen tekrar satmak üzere, pazarlıkla mal satan tüccar takımı da pis iş yapıyor sayılır." der. Roma perakende ticareti çoğunlukla kölelere, uluslararası ticareti de yabancılara bırakmıştır. Roma tanrılarından biri olan Merkür, ticaretin, hırsızların ve serserilerin tanrısıdır. Roma yönetimi ticaret yapmaktan çok, ticareti tüm altyapısıyla örgütlemişdi.

l .yüzyıldan itibaren Roma'nın doğu kaynaklarını sömürmesi ve sağladığı büyük servet, aşırı sermaye birikimine neden oldu. 2. yüzyılda herşey doruk noktasında yaşandı. Bu birikim çoğunlukla en kazançlı iş olan tefecilikte ve doğu kökenli tarımsal ürün ve lüks malların alımında kullanılmaktaydı. Pilinius'a göre. Küçük Asya'dan her yıl 100 milyon sertertius-gümüş kuruş tutarında dışalım yapılmakta, 1/40 gibi çok düşük oranda gümrük vergisi alınmaktaydı. Bu ise Doğu Akdeniz üretici ve tüccarlarını durmaksızın üretmeye ve satmaya yöneltmiş, italya'nın kendi ihtiyaçlarına yeterli üretim yapan anavatandaki işletmelerini çökertmeye başlamışdı.

Hiçbir ürününü ihraç edemeyen ve üretmeden tüketen bir sisteme dönüşen Roma'nın ekonomisi ve maliyesi sarsıldı.

imparatorluk, büyük boyutlu atılımları ve batıdan Got ve Vandallar'ın, doğudan Parthlar'ın yıpratıcı saldırıları nedeniyle yapılan askeri harcamalar ile yıpranmaktaydı. 3. yüzyıldan itibaren para hacmi giderek daralmaya ve değerini hızla kaybetmeye başladı. Köle temini neredeyse olanaksız hale geldi. Büyük toprak ve işletme sahipleri, ayakta kalabilmek için topraklarını veya imalathanelerini üretici köylülerle paylaşmak zorunda kaldılar. Buna rağmen ticaret hala doğu ile batıyı sıkı bir bağ içinde tutuyordu. Aynı denizin sularından yararlanan bu değişik ülkeler arasındaki yakın ticaret ilişkilerini hiçbir şey kesintiye uğratmamıştı. Gerek sanayi, gerekse doğal ürünlerin alışverişi büyük ölücüde sürdürülüyordu. Byzantion'un Uzak Doğu kökenli mallan; Urfa'nın, Antakya ve iskenderiye'nin dokumaları; Kilikya'nın Cilicium denilen keçi kılından yapılan kaba dokumaları, keteni, hurması, zeytini; Suriye'nin şarapları, yağı ve baharatı; Mısır'ın parşömeni, pamuğu ve parfümü; ispanya'nın buğdayı; Afrika'nın fildişi, hayvan postları, ve değerli taşları; içinde kadın saçı, devekuşu tüyü de bulunan, kaynak kitaplarda sayfalar dolusu listeler halinde gördüğümüz mallar, yüzbinlerce balya, fıçı ve anforalar halinde, tüketim ve lüksün ülkesi olan italyan limanlarına yığılmaktaydı. Gerekli gereksiz bu büyük savurganlık enflasyonu yükseltti.

Sonuçta ticaret sermayesi piyasadan çekildi. Kötü para, iyi parayı yastık altına gönderirken, gümüş paranın değeri yok denecek kadar azaldı. Altın para istifçilerin eline geçti. Kötü gidişe önlemler alındı. Gümrük duvarları yükseltildi. Hatta ithal ipek giysiler bile yasaklandı. Ancak çok geç kalınmıştı. Trampa ekonomisi gündeme geldiğinde, paraya ve değerli madene sıkışan imparatorluk yönetimi, merkezden kopmalara, nakit sağlama nedeniyle önce taviz verdi, daha sonra da bunu önleyemedi. Barbar akınları başladığında imparatorluk hızla parçalanma noktasına geliyordu. Bu süreçte Roma'ya bağlı olarak gelişen Kilikya ekonomisi de darboğaza girdi.

Doğu, yılda üç kez ürün alınabilen, kendine yeterli kaynakları, kırsal toplulukların gücü, organize olmuş ihraç limanlarıyla, gelişmiş kentleri ve kurumlarıyla ayakta kalabilmişti. H.Pirenne:"lmparatorluğun iki büyük bölgesi olan doğu ve batıdan; doğu, batıyı üstün uygarlığı ve çok daha yüksek ekonomik gelişme düzeyiyle alabildiğine aşmıştı. 4. yüzyılın başında, doğudakiler dışında gerçek anlamda büyük kentler yoktu, ihracatın merkezi Doğu Akdeniz ve Küçük Asya olup, buralarda özellikle bütün Roma dünyasının pazar olduğu ve doğu gemileri ile taşınan dokuma üretimi yaygınlaşmıştı. Bu olgu kuşkusuz toplumun sonunda Bizantinizmine varan hızlı doğululaşmasına büyük ölçüde katkıda bulunmuştur." diye yazar.

4. yüzyılda Roma'nın Avrupa kanadı çökerken, doğuda Bizans daha sonra da Constantinopolis başkentli olarak, yaklaşık 1000 yıl daha devam etti. Akdeniz aracılığıyla gerçekleşen bu doğululaşma, özellikle Doğu Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerin önemini gösteren tarihsel bir kanıttır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

içel mersin Empty
MesajKonu: Geri: içel mersin   içel mersin Empty1/6/2009, 19:34

MersinYöresinde Türk Dönemleri

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

1071 Malazgirt Savaşfndan yaklaşık 400 yıl önce Harun ür-Reşid zamanında, Mersin yöresinde iskan ettirilen Türkmenlerin büyük bir bölümü, Bizans imparatoru N.Phokas tarafından bölgeden çıkartılmıştı.
Daha sonraki yüzyıllarda Türk soyunun pek çok boyları anayurtlarından uzaklaşarak Anadolu'ya yöneldi. Asya tarihi ve toplumsal yapısı için çok önemli olan bu göçlerin nedenleri araştırıldığında, başlıcalarını, "yetersiz yaşama alanları", "kıtlık" ve "güçlü istilacılardan kaçış" şeklinde görüyoruz. Yurtluk edinme eylemi içindeki bu göçebeleri salt "yağmacı ve asalak topluluklar" olarak gören düşünce, özellikle Rus bilim adamlarınca Orta Asya'da yapılmış olan arkeolojik kazı ve araştırmalar ile Orta Çağ kaynak ve belgeleriyle çürütülmektedir. Günümüzde Batılı objektif bilim adamlarının da itibar etmediği tek yanlı bir ön düşünceye karşın, C. Cahen: "Bizans topraklarına İlk giren Türkler, mevcut sistemi yıkmak düşüncesiyle harekete geçmekten çok, kendilerine yerleşecek bir yer bulmaya gelmişlerdi" diyor ve devamla "Bu yerleşme kendileri açısından yapıların değişmesini içerir ve büyük göçebelik düzeni, sürekli değilse bile, bir çeşit yerleşiklik demek olan yaylacılığa dönüşme yoluna girer, ister başlangıçta Müslümanlarla Hristiyanlar arasında, ister Türkler yerleşikliğe geçtikçe veya yerli köylüler islam dinini kabul ettikçe, gerek Müslümanlar arasında, gerekse yerleşik ve göçebe unsurlar arasında olsun her halükarda bir ortak yaşama durumu doğar" diye yazmaktadır. A.VVachter, 1903'de yaptığı çalışmasına; Türk kolonizasyonunun batı kaynaklarında abartıldığı gibi: "Bölgerıin ekonomik ve toplumsal çöküşü değil paylaşımıdır" görüşünü ileri sürmüş ve buna ait pek çok örnek vermiştir. Batı Anadolu'nun Orta Çağ tarihi ve toplumsal .yapısı ile ilgili değerli yayınları olan C.Cahen, P.Wittek, F.Köprülü başta olmak üzere; B.Levvis, H.Millas, D.Kitsikis ve daha birçok araştırmacı yazarın görüşleri bu yöndedir. Büyük Selçuklu İmparatoru Alparslan'ın 1071 'den önce Doğu Anadolu'daki bazı Bizans garnizonlarına yönelik askeri hareketleri, Ön Asya'da dayanılmaz boyutlara varan Türk göçlerinin yarattığı toplumsal sorunlara çözüm arayışının sonucudur, İslam, Süryani ve Ortodoks vekayinameleri, bu göçlerden ve yarattığı sorunlardan ayrıntılı bir biçimde söz etmektedirler. Bunlar dikkatli bir şekilde incelendiğinde, Anadolu'nun Türkleşmesini, Alparslan'ın Doğu Anadolu'da sağladığı güvenli rampalardan yayılan Türk göçmenlerin gerçekleştirdiği anlaşılır. Yani, Anadolu'nun fethi, merkezi İran'da olan Büyük Selçuklu yönetiminin sistematik politikalarının bir sonucu değildir.
Başlangıçta ortaya çıkan panik veya kontrolsüz olaylar ile mevcut düzenin sarsılmaması elbette mümkün değildi. Kitlesel göç grupları ile yerleşik halk arasındaki kültür, ideoloji, siyaset, yaşama biçimlerindeki farklılıklar; otlak, su, beslenme ve barınmada çıkan sorunların, çatışmalara ve giderek savaşlara dönüşmesi kaçınılmaz oluyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

içel mersin Empty
MesajKonu: Geri: içel mersin   içel mersin Empty1/6/2009, 19:34

Anadolu Selçukluları Dönemi

Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'ya giren Selçuklu komutanlarından Süleyman Şah'm lO77'de Anadolu Selçuklu Devletini kurmasının ardından, Kilikya'ya girerek 1082 yılında Tarsus'u ele geçirmişti. Ancak, buradaki Türk egemenliği kısa süreli oldu. Zira, Selçuklu Türkleri ile başedemeyen Bizans yönetimi, Doğu Hristiyanlarının kurtarılması, Kudüs Haç yolunun açılması ve Kudüs'ün Fatimiler'den alınması gerektiğini önesürerek papalığın desteğini istedi. 1096'da Franklar'ın başını çektiği I. Haçlı seferi ile yörede çeşitli Haçlı kontlukları kuruldu. Öte yandan 11. yüzyıl başlarında Ortodoks Bizans yönetiminin Doğu Anadolu'daki Ermeni krallıklarının ve kiliselerinin üzerindeki baskıları sonucu, buradan göçe zorlanan Ermeniler, Kilikya bölgesine yerleşmişlerdi. Kilikya bölgesinde yaşayan Türkmenlerin, Haçlı seferleri ile buradan Orta Anadolu'ya çekilmeleri ardından, Roma-Germanik ilişkileri güçlendiren Ermeni prensleri, Kilikya'da giderek güçlü bir konuma geldiler. Orta Çağ tarihçisi W.Heyd: "Kilikya'nın kuzeyindeki dağlara yerleşmiş olan Ermeniler, oradan aşağıya inmekte ve buranın eski sahipleri olan Rumları yarı rızaları, yarı zor ile göçettirmeyi başardılar ve bu bölgenin alçak kısımlarına yerleşmekte gecikmediler. Bunların başları arasında bulunan Roupenides ailesinden yetenekli bir asker ve politikacı olan II.Leon, Kilikya Ermeni Krallığfnın (1187-1219) kurucusu oldu. Bu krallık Batı Asya Hristiyanları İçin güçlü bir dayanışma idi. Ermeniler, Bizans İmparatorlarına kafa tutabilmek için, batı devletleri ile ve onların Suriye'deki sömürgeleri ile anlaşmalar yapma gereği duyuyorlardı. Leon, Alman İmparatoru VI. Henri'den bizzat başına krallık tacını koymasını rica etti. Bölgede batı tarzında saraylar, kaleler ile derebeylik yöntem ve örgütünü kurdu. Bu şatoların önemli bir bölümünü Frank Baronlarına, StJean, Ternplier ve Teutonique tarikatı şövalyelerine dağıttı." Böylece, bölgedeki Türk egemenliği öncesinde Kilikya'nın aşılmaz dağlarında çok sayıda kalelerden oluşan güçlü bir güvenlik zinciri oluşturarak, Bizans ile Doğu Akdeniz Haçlı kontlukları arasında bir tampon bölge kuruldu. Bu durum, Bizansın Kilikya egemenliği İçin bir set oluşturduğu gibi, Eyyübiler ve Selçuklular için de, Anadolu ve Suriye arasındaki bağlantıyı kesen önemli bir engel idi. Kısacası Kilikya Ermeni Krallığı, Hitit, Kizzuvvatna, Asur, Pers ve Roma dönemlerinde olduğu gibi, büyük devletlerin hedefi olan bir coğrafyada bulunmaktaydı.
Nitekim, Anadolu Selçuklularının en güçlü olduğu LAleaddin Keykubad döneminde, 1224 yılında Kilikya'ya giren Selçuklu orduları, Anamur'dan doğuya doğru ilerleyerek birçok Ermeni kalesini ele geçirdi. Lamprun (Namrun) Ermeni Senyörü Konstantin'in Kıbrıs Krallığından istediği yardım, Selçuklu Emirlerinden Mübarizeddin Ertokuş'un, Silifke'nin denizle olan bağlantısını kesmesi nedeniyle gerçekleşemedi. Buna rağmen Selçuklular korunaklı Silifke kalesini alamadılar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

içel mersin Empty
MesajKonu: Geri: içel mersin   içel mersin Empty1/6/2009, 19:34

Karamanoğulları ve Ramazanoğulları Beylikleri

Mersin'de Yerel Türk Siyasi Egemenliğinin Öncüleri Karamanoğulları ve Ramazanoğulları Beylikleri

Alaiye (Alanya) gibi önemli bir liman ve tersaneye sahip olan Konya Başkenti Anadolu Selçuklu Sultanı l.Aleaddin Keykubad, Kilikya'daki Türk varlığını güçlendirmek için, aralarında Üçoklardan Karaman ailesinin de bulunduğu Türmen boylarını buraya yerleştirmeye başladı. Nevarki Sultan Il.Gıyaseddin Keyhusrev zamanında doğudan gelen büyük göç dalgaları ile ortaya çıkan toplumsal sorunlar, ayaklanmalar, doğuda başgösteren Moğol tehlikesi, 1243 Kösedağ Savaşfnda Selçukluların Moğollara yenilmesi ile sonuçlanmış ve Anadolu, Moğollar tarafından işgal edilmişti. Bu tarihten itibaren Konya yönetiminin Moğollara bağımlı hale gelmesi, uçlarda bulunan yarı bağımlı Türkmen beyliklerinin merkezden kopmalarına neden oldu.
Moğolların Ermeni Krallıkları ile işbirliği içinde olarak Kilikya bölgesindeki Türkmenlere baskı yapmaları ve onları yurtlarından etmeleri sonucunda; Karamanoğulları, Nûre Sofî adıyla anılan Sâdeddinoğlu Nûre önderliğinde birleşerek direnişe geçtiler. Daha sonra Kerimeddin Karaman Bey, Konya yöresinde kendi adlarını taşıyan bağımsız bir beylik kurarak, egemenlik alanlarını güneyde Toroslar'a doğru genişletmeye başladı. Diğer bir Türk boyu olan Avşarlar'dan İslam Bey ve Sarum Bey'de Silifke yörelerine yöneldiler. Bu durum Ermeni Krallığını yıpratırken. Memluk Sultanı Baybars'ın (1260-1277) Moğollan yenerek Anadoluya girmesi, Kilikya'da Ermeni Krallığına ait birçok kaleyi elde etmesi ve buradaki Latinleri bölgeden çıkartması ile Karamanoğulları, yörede daha etkin hale geldi. Öte yandan Çukurova'da güçleri giderek artan diğer bir Türkmen boyu olan Yüreğir aşiretinden Ramazan Bey'in (1353-1378) kurduğu Ramazanoğulları da Ovalık Kilikya'yı denetimleri altına aldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

içel mersin Empty
MesajKonu: Geri: içel mersin   içel mersin Empty1/6/2009, 19:35

Ulusal Bağımsızlık Savaşı

Mersinl'in İngiliz ve Fransızlar Tarafından İşgali

Ünlü bir iktisat tarihçisi-."Ekonomik çıkarlar neredeyse, asker ve savaş oradadır" diyor, l. Dünya Savaşı ekonomik nedenlerle çıkmıştı. Savaş sonucunda yenik düşen ülkelerin öncelikle ekonomik alanlarına ve kaynaklarına el konuldu.

30 Ekim 1918, yer, Limni adasının Mondros limanında demirli İngiliz Agamemnon zırhlısı. l. Dünya Savaşı sonlarında yenik düşen Osmanlı İmparatorluğu heyetine, itilaf Devletleri adına Ferik Amiral Sir S.A.G. Calthrope, 25 maddelik bir Mun'akit Mütâreke-Nâme imzalatmaya zorluyordu.

Tarih kitaplarımızda "Mondros Mütarekesi" olarak geçen bu sözde ateşkes anlaşması gerçekte 600 yıllık bir imparatorluğun siyasi ve ekonomik egemenliğini sona erdiren acı bir belgeydi. Sömürge imparatorlukları bu belgeyle yetinmediler. Şubat 1919'da Paris'de toplanarak Batı Anadolu'yu Yunanistan'a vermeyi kararlaştırdılar. Bundan böyle tükenmiş imparatorluğun kalbi olan Anadolu, dört bir yandan işgale başlanacaktı.

17.12.1918 günü sabahı İngilizler Mersin'i işgale başladılar. Ş.Develi bu işgali şöyle anlatır: "Saat 9'da Mersin iskelesine yaklaşan bir filikadan çıkan ingiliz Subayı, iskele komiser muavinine bir zarf vererek gemisine dönmüştür. Mutasarrıf Galip Bey, Hükümet Konağı'nda Jandarma Bnb. Hüseyin Hüsnü, Emniyet Komiseri Hüsnü ile toplantı halindeydi. Tercüme edilen İngiliz subayının getirdiği mektupda "Ateşkesin 7. maddesi uyarınca ve son anlaşmaya göre asayişi sağlamak amacı ile Kilikya'nın işgaline Mersin'den başlanacağını, çıkarmanın istasyon yakınlarındaki iskeleden yapılacağını, Osmanlı idaresine ve memurlarına karışılmayacağı, işgalin geçici olduğu, halkın heyecana kapılmaması ve herhangi bir karşı koyma sorumluluğunun İdare amirlerine ait olacağı" bildiriliyordu ve "iskele civarı meydanlığı, İngiliz fabrikaları, istasyon binası ve Amerikan Kolejinin işgal edileceği, gerekli tedbirlerin alınması" isteniyordu.

Saat 10 sularında Yzb.Mehmet Selahittin Han'ın Müslüman Hint bölüğü Alman iskelesinden çıkarak İngiliz fabrikasına yerleşmişlerdi. İşgalin ilk günleri olaysız geçmiştir, işgalin başında bulunan Bnb.Bak, Mutassarrıf Galip Bey ile irtibat kurmuş ve yönetime karışmamıştır, işgalci İngilizler karargahlarını Amerikan Koleji binasına kurmuşlar ve Ustg. Arthur komutasında istasyonda bir kontrollük tesis etmişlerdir. Olaysız geçen 16 günden sonra 2. l. 1918 günü Yrb.Romieu komutasında Fransız işgal askerleri ve Ermeni Lejyon alayı Gümrük iskelesinden çıkarak Taşhan'a yerleşmiş ve işgale katılmışlardır. Fransız işgal kuvvetlerini Ermeni gönüllüleri; Taşhan, Araplar köyü, Hristiyan köyü ile Zeytinlibahçe'de çadırlara, Tunuslu ve Cezayirli askerler de askeri kışlaya ve Müftü Medresesi'ne yerleşmişlerdir.

120.11.1919 tarihinde İngiliz kuvvetleri çekilmiş ve işgalci olarak Fransızlar kalmıştır. Fransız işgal komutanlığı 19.1.1919 tarihinde yayınladıkları emirname ile Baş Administratör olarak Alb. Bremon'un Adana ya ve Guvarnör olarak Bnb. Anfre'nin Mersin'e atandığını bildirmiştir. Anfre, hükümet konağının salonunu çalışma yeri olarak kendisine ayırmıştır. Fransız konsolosluk memurlarından Mardiros Dellalyan'ı tercüman. Deniz Subayı Tilçer'i Gümrük Kontrolörü, Üstg.Salandrı Belediye sorumlusu. Başçavuş Patini'yi Komiserliğe, Yd.Tgm.Yakupyan'ı Jandarmaya ve Hapet Tulumcuyan'ı Maliyeye atamıştır.

Guvarnör Anfre, Mutasarrıf Galip Beyden idare amirleri ile çeşitli cemaat mümessilleri ile tanıştırılmasını istemiş ve Tahrirat Müdürü Salim, Muhasebeci Kanbur Cemal, Tapu Müdürü Lazkiyeli Şükrü, Tahsilat Müdürü Mehmet Latif, Nüfus Müdürü Ziya, Evkaf Müdürü Hulisi, Ceza Mahkemesi Reisi Osman, Bidayet Mahkemesi Reisi ve Kadı Tahsin, Gümrük Müdürü İhsan, Jandarma Komutanı Bnb.Zühtü, Emniyet Komiseri Hüsnü Beyle tanıştın! mistir. Guvarnör Anfrei'nİn önerisi üzerine hayır cemiyetlerinin kurulmasına başlanmış, ancak "Türk" adına tahammül edemediği için kurulmak istenilen Türk Hayır Cemiyetinin adı evvela Cemiyetül Islamiyetül Hayriye ve sonradan değiştirilerek islam Hayır cemiyeti ismini almıştır. Cemiyet başkanlığına Müftü Abdullah, ikinci başkanlığına Ahmet-Ergelen ve Galip Hasip ve üyeliklere Ziya - Yalaz, Dr.Hayri - Tolunay - Ömer Lütfü - Kutay, Niyazi - Develi, Hacı Yusuf Ağazade Tahsin, Hıdıroğlu Ali Beyler seçilmişlerdir. Cemiyetin bilinen toplantı yeri Yeni Camii odasıydı. Bu arada Jandarma Komutanı vekili Yzb.Haydar, Bl.Komutanı Galip, Jandarma Katipi Ali Rıza, Ziya, Dr.Hayri beylerden; müteşekkil gizli bir cemiyet daha kurulmuş ve Tarsuslu Palancı Mahmut Ağa'nın evinde toplanarak işgale karşı koyacak çalışmalarda bulunuyorlardı.
Başka cemiyetler de kurulmuştu. Cemiyetül İslamiyetül Arabiyetül Hayriye, Cemiyetül İslamiyetül Hayriyetül Şiiye ve İslami cemiyetlerin dışında; Birleşik Ermeni cemiyeti, Rum cemiyeti, Ortodoks ve Marunİlerin Arap Hristiyan cemiyetleri, Musevi cemiyeti, Kürt yardım cemiyeti."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

içel mersin Empty
MesajKonu: Geri: içel mersin   içel mersin Empty1/6/2009, 19:35

Mersin'de Kuvayi Milliye Hareketinin Kuruluşu

A.Demirtaş bu olayı şöyle anlatır: "Sivas Kongresi'nde (4-12 Eyiül 1919), Mustafa Kemal'in Heyeti Temsiliye Başkanı sıfatıyla, yerel örgüt temsilcileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda yerel örgütlerin tümü, Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında toplanması ve milli güçlerin birleştirilmesi kararlaştırılmıştı.

Bu karardan sonra yurdun her yerinde olduğu gibi İçel'de de milli örgütler, çalışmalarını bu büyük kuruluşun birer şubesi olarak devam ettirmeye başladılar. Böylece tüm askeri güçler ve halk milisleri (çeteleri) Milli Kuvvetler adıyla birleştirilerek, düzenli bir ordu disipliniyle görev yapmaya başladı.

Mustafa Kemal, Kolordulara gönderdiği gizli emirde hangi Kolordunun hangi bölgelere, nasıl yardımda bulunabileceği bildirilmişti. Buna göre işgal altındaki Doğu Kilikya bölgesine Ankara'daki 20.Kolordu'nun kuzeyden, Konya'da bulunan 12.Kolordu'nun batıdan yaklaşım yaparak yöredeki Milli Kuvvetleri hazırlayacaklar ve gereken desteği vereceklerdir.

Bu talimata göre Konya'daki 12. Kolordunun Binbaşı Hüseyin Hüsnü Bey başkanlığındaki subay grubu Gülnar, Ermenek ve Anamur ilçelerini dolaşarak halkla temaslar kurdular ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Gülnar, Mut, Mağara, Silifke ve Keloluk yöre şubelerini açtılar. Milli Kuvvetlerin oluşmasını sağladılar, hareket planını hazırladılar. Bu çalışma ve hazırlıkların bitirilmesinden sonra mağara bucağından hareket edilerek, İçel'in doğusuna doğru ilerlemeye başladılar (20 Şubat 1920). Kaza merkezi Erçel idi.

Mersin ve Tarsus'un kyı ve ova bölgeleri tamamen işgal altında bulunduğundan, Batı İçel'den sağlanan Milli Kuvvetler, bir düzen içerisinde İçel'in dağlık kesiminden doğuya doğru ilerleme ortamı bulabiliyorlardı. Mağara, Silifke, Güzeloluk, Yağda, Sorkun ve Tepeköy güzergahından Efrenk'e (Arslanköy) ulaşılabildi, l Mart 1920'de burası işgalden kurtarıldı.

Mersin - Tarsus Müdafaa-İ Hukuk Cemiyetleri

Arslanköy işgalden kurtarıldıktan sonra Teğmen Nail Bey burada Arslanköy Müdafaa-i Hukuk Heyeti'ni oluşturdu. Başkanlığa Ali Yıldırım (Çolak Ali) getirildi. 20 Mart 1920'de Belenkeşlik'de Tarsus Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Başkanlığına da Hacı IshakAğa getirilmişti.

25 Mart 1920'de Mersin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Çavuşlu köyünden Hıdır oğlu Ali Efendi başkanlığında bir heyet seçilmiştir.

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Çavuşlu köyünden Hıdır oğlu Ali Efendi başkanlığında bir heyet seçilmiştir.

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Mersin Sancağı'nın da Büyük Millet Meclİsi'nde temsil edilmesi için 5 milletvekilliği için 4 aday göndermiş, birisini de Mersin halkının seçmesini ve sonucunun acilen, 23 Nisan 1920 tarihine kadar ulaştırılmasını istemiştir. Mersin işgal altında olduğu için, aday seçiminin Elvanlı'da olması, hazır bulunan 40 kusur kişinin oyu İle Ziya (Eraydın) Bey seçilmiştir (3 Nisan 1920).

Daha sonra Kurtuluş Savaşı için hazırlıklar yapılmaya başlanmıştır. Müdafaa-i Hukuk Üyeleri Gözne'ye gelerek ve Muhtar Maraşlı Ali Efendi'nin de fikri alınarak, sonradan vali konağı olan bina 10 yataklı bir hastane şekline getirilmiştir. İçel'deki Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri'nden istenen yardımlar da gelmeye başlamıştır, ilk kez l Haziran 192Ö'de Silifke'den 1.350 liralık yardım ulaşmıştır. Bu yardımlarla sağlanabilen silah, cephane, giyecekler dağ köylerinin belirli merkezlerinde depolanmıştır.

Mersin - Tarsus Cephelerinde Yapılan Savaşlar

Savaş düzeni olarak Mersin - Tarsus bölgesi üç bölüme ayrılmıştır. Alata deresiyle Deliçay arası Mersin grubunu; Deliçay ile Tarsus Çayı arası Tarsus grubunu; Tarsus Çayı ile doğusu da Kavaklıhan grubunu teşkil ediyordu. Milli Müfrezeler (birlikler) bu alanlarda yerleşerek savaş düzenini alacaklardı.

Heyeti Temsiliye'nin talimatı üzerine Tarsus grubundaki müfrezeler şunlardır: Bozkurd Müfrezesi, Tarsus Gençler Müfrezesi, Selçuk Müfrezesi, Demirbaş Müfrezesi, Tozkoparan Müfrezesi, Gökbayrak Müfrezesi, Süvari Müfrezesi, Göçüklü Karahacı Müfrezesi, Polat Ağa Müfrezesi, Incirgedikli Derviş Ağa Müfrezesi, Kamberlihöyüklü Veysel Çavuş Müfrezesi. Eminlik'den Molla Nasuh Müfrezesi, Karayaylalı Müfrezesi, Berdan Müfrezesi, Semil Çavuş Müfrezesi, Efeler Müfrezesi, Karafaki-Arslanyürek Müfrezesi, Urfalı Mehmet Müfrezesi, Kurbanlı Akış Ağa Müfrezesi.

İşgal kuvvetleriyle Kuvayi Milliye arasında Mersin grubunda Başnalar, içmeler, Subendi, Emirler, Kızılyar, Mezitli ve Arpaçsakarlar savaşları yapılmıştır.

Tarsus gurubunda ise Eshabıkehf, Hacıtalip, Bağlar ve Karadırlik Kavaklıhan grubunda da Karboğazı ve Kavaklıhan savaşları yapılmıştır.

20 Aralık 1921 Ankara Antlaşması İmzalanıyor

Asker ve silah bakımından Milli kuvvetlerimizden kat kat üstün olan Fransızlar, Mersin, Adana, Urfa, Antep ve Maraş gibi geniş bir cephede tutunarak Ermenilerle ortak bir devlet hayali içindeydiler. Fakat Milli kuvvetlerimizden beklemedikleri çetin bir gerilla savaşı karşısında umutsuzluğa kapılarak verdikleri ağır kaybı daha da büyütmek istemediler. Fransa'daki iç siyasi çekişmelerde savaşı bırakıp çekilmeyi gerektirdiğinden, önce Ankara'da kurulan yeni Türkiye devletini tanıdılar.

Fransızlarla başlayan temaslar ve görüşmeler sonucu 20 Aralık 1921 tarihinde Ankara'da Franklin Bouillon ile Fethi Okyar arasında Ankara Antlaşması adıyla bilinen bir antlaşma imzalandı. Ankara Antlaşması, özerk bir yönetime sahip olmasını öngördüğü İskenderun Sancağı dışında, bütün Kilikya'nın, bu arada Mersin ve İçel'in Türkiye'ye bırakılmasını öngörüyordu."

Mersin ve Tarsus'un Kurtuluşu

Ankara antlaşmasının taraflarca onaylanmasından sonra, Fransızlar işgal altında tuttukları Kilikya kentlerini kısa süre içinde boşalttılar. Fransızlar'ın Tarsus'u boşalttıkları gün 27 Aralık 1921'de, Adana'daki Türk alayının bir taburu ve bir süvari bölüğü Tarsus'a, 3 Ocak 1922'de de Mersin'e girdi, böylece Mersin ve Tarsus'un kurtuluşu sağlanmış oldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

içel mersin Empty
MesajKonu: Geri: içel mersin   içel mersin Empty1/6/2009, 19:36

COĞRAFİ YAPI

Büyük gürültü ile sarsılan yeryüzü, inanılmaz bir biçimde şekil değiştirmekteydi. Mamutlar, tektoynaklılar, kanatlılar, sürüngenler ve binlerce garip yaratık, yeraltından fışkırarak çevreye yayılan kızıl lavlar ve kaya parçalan ile zehirli gazların öldürücü etkisinden panik halinde kaçışırlarken, kimi gruplar ansızın açılan alevli uçurumlardan aşağıya yuvarlanmaktaydılar. Yöre canlılarının ölüm çığlıkları; inanılmaz bir biçimde şekil değiştiren yeryüzü kabuğunun gürültüleri, Toros dağlarının kıvrım kıvrım doğum sancıları ile Hasan, Erciyes ve Melendiz üçüzlerinin alevler içinde yükselirken çıkardıkları korkunç sesler arasında duyulmadı bile.

Mitolojiye göre. Yeraltı Tanrısı Hepaistos'un müthiş öfkesi, Aristo'ya göre ise:"Dünya'nın içine hapsedilmiş rüzgarların patlamasıydı bütün bunlar." Gerçekte, günümüzden yaklaşık 6 milyon yıl önceleri, üçüncü zaman sonlarına doğru doğanın gücünü sergilediği bir dizi tektonik olayla birlikte, Alp-Himalaya sisteminin güney kanadı olan Toros dağları ve Akdeniz çukuru oluşmaktaydı.Geçmişte yeraltından Ofıyolit ve kalker yığınlarından dev bir boğa gibi soluyarak yükselmekte olan Toros dağlan, Ak deniz'in kıvrımlı çizgisini belirleyen üç büyük kütle, doğudan batıya dik, sarp ve yüksek diziler halinde uzanıyordu. Dördüncü dönem ile birlikte buzullar, platolar, vadiler, karstik çukurlar, mağaralar, dolinler, poljeler, obruk ve suyutan voklüz kaynakları ile günümüz Akdeniz bölgesinin Anadolu kıyılarına ait doğal yapı ana hatlarıyla ortaya çıktı. Dördüncü zaman sonlarında buzulların erimesiyle Akdeniz, birkaç kez 100 ile 150 metre arasında alçalıp yükseldi, şiddetli depremler oldu. Daha geç zamanlarda doğu-batı yönünde kıyıya koşut giden dağların yumuşak kalkerli yapısının aşınması ile kalank denilen çukur ve oyuklar oluştu.
Bunların bir kısmı yüz binlerce yıl sonra, güney rüzgarlarına açık kıyı bandında Akdeniz teknelerinin en değerli barınakları olacaktır. Afrika sıcağını taşıyan güney rüzgarlarının çarptığı Toros dağları; plato, yayla ve kıyılara ılık Akdeniz havasını yansıtarak, bölgenin iklim ve florasını etkileyen başlıca faktör oldu. P.Meaumont, G.H.Blake ve J.M.VVagstaff'ın MÖ 8000 yıllarında Orta Doğu bitki örtüsü ve coğrafyasına ait haritalarından edindiğimiz bilgiler doğrultusunda, bol yağış alan yöremiz tamamen ormanlarla kaplıydı. Doğa, son rötuşlarını ise yağmurların ve yeraltı su kaynaklarının beslediği irili ufaklı akarsularıyla yaptı. Bunlar her yanı ormanlarla kaplı dağlar arasında Göksu kapızı ile Çakıt ve Lamas gibi derin vadilerden veya dik yamaçlardan aşağıya, hızlı ve akışkan bir biçimde deniz yönünde güneye inmeye başladılar. Zaman içinde Göksu, Tarsus, Seyhan ve Ceyhan akarsular], günümüzde de deniz yönünde büyümeye devam eden verimli alüvyon ova ve deltaları, çok sayıdaki küçük akarsu da kıyı boyunca uzanan dar ve verimli ova bandını oluşturdular.

Sonuçta toprak taşındı, yıkandı, ayrıştı ve %60'ı dağ olan Kilikya'da yörelere göre çok farklı kimyasal yapıda topraklar oluştu. Carlo M. Cipoila'nın yayınlarında yoğun biçimde irdelediği gibi, doğanın milyonlarca yılda hazırladığı bu ortam, insanoğlunu soğuk mağara oyuklarından çıkarmış, canlılar içinde doğa etkinliğine en geç, ancak en aktif olarak katılan insanın tarih sahnesine çıkmasını sağlamıştır. 10.000 yıl önceleri Anadolu'da başlayan ılıman iklim, uygar İnsanın geleceğini de müjdelemekteydi. Nitekim, öncelikle Orta Doğu ve Ön Asya'da birçok uygar yerleşim bölgeleri ortaya çıktı. Bunlardan biri de Kuzeydoğu Akdeniz'de yeralan Kilikya idi. M.V.S.VVilliarns, Kilikya'da Yeni Taş Çağı ve Bakır Taş Çağı'na ait 29 yerleşme yeri tespit etmiştir. Bunlardan 15'i Çukurova'da, 14'ünün ise Yüksekova'da olduğunu belirtir. Ancak akarsu kenarlarındaki alüvyon alanlarda kurulu olan bazı yerleşimler, günümüzde de devam eden yığılmaların altında kalmış olabilirler.

İlerideki bölümlerde değinileceği gibi, Kilikya bölgesi insanı, alüvyon ovalardan, mağaralardan, voklüz kaynaklarına, volkanik taşlara ve madenlere kadar bu doğal oluşumların hepsinden yararlanmasını bilecektir.

1935 yılında H.Goldman'ın Tarsus yakınlarındaki Gözlükule'de, 1936 yılında J.Garstang'ın Mersin yakınlarındaki Yumuktepe'de yaptıkları arkeolojik araştırma ve kazılar sonucunda Yeni Taş Çağfnın tarım ve kültür devrimini gerçekleştirmiş insan topluluklarına ait ilk yerleşim katmanlarını tespit ettiler.

Vahşetten üretkenliğe geçiş süreciyle birlikte, Toroslar'ın ötesindeki Anadolu platosuna serpilmiş Yeni Taş Çağı ve Bakır Taş Çağı yerleşimleri, Batı Anadolu, Doğu Akdeniz kıyılan, adalar ve Yukarı Suriye ile ticari ilişkiler kurmaya, kültür etkileşimini gerçekleştirmeye başladılar.

Yazılı tarih çağlarından itibaren de giderek yükselen düzeyde, gelişme sürecine giren yöremiz; uygarlıkların tarih, mekan ve insanla olan güçlü bağlarının tanıklığına sahne olacaktır.

Toros Dağları Çatladı

8000 yıl önceleri Konya ovasında üretilen volkan camı aletleri, Kilikya kıyılarından Kıbrıs adasına taşıyan bilinmeyen kahramanlar, ova yoksulu Batı Akdeniz ve Doğu Afrika'nın kuzey kıyılarına, Çukurova'nın buğdayını, Torosların kerestesini, harnupunu taşıdılar; kara ile denizi doğu ile batıyı kaynaştırdılar; ülkelerini, limanlarını zenginleştirdiler.

Korunaksız kıyılarda Limanlar İnşa edildi

Akdeniz'in yaşamı karanınkine karışmıştır. Yaklaşık 2500 yıl önceleri Akdeniz'de yaşanan canlı denizcilik faaliyetleri, kesintisiz olarak günümüze kadar gelmiş ve gelişerek devam etmektedir. Teknoloji ve sayısallık dışında özü ve amacı hep aynı olmuştur, insanların ihtiyaç duyduğu herşeyi yerine ulaştırmak. Gemiler gelecek ve gidecekler, tekrar gelecekler. Kalp atışı gibi durmaksızın...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
içel mersin
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi :: Türkiyem :: Uyan Türkiyem :: Karış Karış Vatanım-
Buraya geçin: