TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi
Arkadaşlarınızla Sınırsız Paylaşım Ve Eğlence Için Seviyeli Bir Forum Ve Arkadaşlık Portalı TurkMania Sizleri Bekliyor.

Üye Değilseniz Kayıt Ol Linkinden Kayıt Olabilirsiniz.Bu ilk Ziyaretinizse Yardım Linkinden Yararlanabilirsiniz. Tüm Ozelliklerimizden Yararlanmak Için Lütfen Üye Olun....

EN IYI PAYLASIM SITESI

Sessizligin Bozuldugu Yer


FORUMUMUZA KAYIT OLAN 400 CU UYEMIZE V.I.P UYELIK HEDIYE VERIYORUZ !!! Forumumuza 500 cu uye olarak kayit yapan kisiye 2 aylik V.I.P Uyelik Hediye Veriyoruz TürkMania Yönetimi

"TürkMania | PayLa$im Platformu Fan Grubu"
"Türkmania Community @ Twitter"
https://twitter.com/TurkManiaForum

"Türkmania Community @ Facebook"
Türkmania Community
TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi
Arkadaşlarınızla Sınırsız Paylaşım Ve Eğlence Için Seviyeli Bir Forum Ve Arkadaşlık Portalı TurkMania Sizleri Bekliyor.

Üye Değilseniz Kayıt Ol Linkinden Kayıt Olabilirsiniz.Bu ilk Ziyaretinizse Yardım Linkinden Yararlanabilirsiniz. Tüm Ozelliklerimizden Yararlanmak Için Lütfen Üye Olun....

EN IYI PAYLASIM SITESI

Sessizligin Bozuldugu Yer


FORUMUMUZA KAYIT OLAN 400 CU UYEMIZE V.I.P UYELIK HEDIYE VERIYORUZ !!! Forumumuza 500 cu uye olarak kayit yapan kisiye 2 aylik V.I.P Uyelik Hediye Veriyoruz TürkMania Yönetimi

"TürkMania | PayLa$im Platformu Fan Grubu"
"Türkmania Community @ Twitter"
https://twitter.com/TurkManiaForum

"Türkmania Community @ Facebook"
Türkmania Community
TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


        TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum SitesiHoşgeldiniz :
En son ziyaretiniz :
Mesaj Sayınız : 16777215

 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  OyunOyun  

Design By TürkMania
Powered By phpBB™ 2.0 Copyright © 2008 - 2012
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
TAKIP ET
CANLI DESTEK

HIZLI MENU

TURKMANIA FORUM
ANASAYFA İLETİŞİM Z.DEFTERİ SOHBET ODAM



En son konular
» ESET Smart Security 5.0.95.0 SERIAL
Hatay Emptytarafından medcezir45 10/12/2014, 20:41

» Norton Antivirus 2012 serial key full serial
Hatay Emptytarafından ahmetxx 6/7/2014, 05:38

» Norton Internet Security 2012+Keygen+Serial
Hatay Emptytarafından ahmetxx 6/7/2014, 05:19

» AutoCAD/AutoDesk sifreleri
Hatay Emptytarafından serkan123456789 24/11/2013, 02:13

» Autocad 2012 x64 (64bit) + (Product key and Xforce keygen)
Hatay Emptytarafından suris 29/5/2013, 22:34

» Avast'ın 6 yıllık Lisans Anahtarı
Hatay Emptytarafından ermangel 5/5/2013, 19:55

» Uniblue Registry Booster 2012 serial number
Hatay Emptytarafından mustafaemin1234 30/4/2013, 13:09

» NORTON INTERNET SECURITY 2012 serial number
Hatay Emptytarafından delke 21/4/2013, 10:32

En bakılan konular
ESET Smart Security 5.0.95.0 SERIAL
Uniblue Registry Booster 2012 serial number
Norton Internet Security 2012+Keygen+Serial
Binlerce Mükemmel Programlar [Full] 2
+18 Cirilciplak kiz resimleri
Başka forum yazılımlarından SMF'ye nasıl geçilir?
Osmanlı Devleti hakkında herşey
Dost Site Eklemek
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Autocad 2012 x64 (64bit) + (Product key and Xforce keygen)
En aktif konular
Osmanlı Devleti hakkında herşey
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
ESET Smart Security 5.0.95.0 SERIAL
bütün üyeler,moderatörler,adminler,kısacası herkes 100den geriye sayalım yoklama başlasın
Osamanlı Minyatürleri
Uniblue Registry Booster 2012 serial number
Burçlar Arası Uyum
Norton Internet Security 2012+Keygen+Serial
Çorbalar
Tüm diyetler
Sosyal yer imi
Sosyal yer imi reddit      

Sosyal bookmarking sitesinde TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi adresi saklayın ve paylaşın
Cudi'de Çatışma! 4 Polis Şehit!
Hatay Empty21/3/2012, 11:38 tarafından TurkMania
Şırnak'ın Cudi Dağı'nda güvenlik güçleri ile bölücü terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışmada 4 polis şehit oldu.


Şırnak'ın Cudi Dağı'nda güvenlik güçleri ile bölücü terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışmada, 4 polis şehit oldu.

PKK terör örgütü, Şırnak ile Silopi arasında bulunan Cudi Dağı'nda güvenlik güçlerine pusu kurdu. Teröristler, uzun namlulu silahlarla ateş açtı. Güvenlik güçleri, karşılık verdi. Çatışmada 4 polis şehit oldu.

Yaralı polislerin helikopterle Şırnak Asker Hastanesi'ne kaldırıldığı öğrenildi.

Çatışmanın devam ettiği belirtiliyor.

Yorum: 0
Kimler hatta?
Toplam 151 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 151 Misafir :: 1 Arama motorları

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 274 kişi 21/9/2024, 08:48 tarihinde online oldu.
Dost Siteler
Hatay Star1eg CEMIL BUDAK
Hatay Star1eg NIKE FORUM
Hatay Star1eg HABABAM
Hatay Star1eg WP.PL
Hatay Star1eg INTERNETHABER
Hatay Star1eg ONLINE SOCCER
Hatay Star1eg INTERNET SPOR
Hatay Star1eg ALLEGRO
Hatay Star1eg ULTRAPANEL
Hatay Star1eg POLSKA INFO
Hatay Star1eg REPOOL MANIFO
Hatay Star1eg RUTOR
Hatay Star1eg ODNOKLASSNIKI
REKLAM

Reklam Alanı Aylık 5 TL Reklam Ver
REKLAM

REKLAM

REKLAM

REKLAM

REKLAM

TOPLIST


Webmasterim.Com
Zirve100 Site ekle
Forum Siteleri
traceroute
Anahtar-kelime

 

 Hatay

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

Hatay Empty
MesajKonu: Hatay   Hatay Empty1/6/2009, 19:43

HATAY

Genel Bilgiler


YÜZÖLÇÜMÜ: 5,825 km²
NÜFUS: 1,232,910 (2000)

İL TRAFİK NO: 31

İLÇELER: Hatay (merkez), Altınözü, Belen, Dörtyol, Erzin, Hassa, İskenderun, Kırıkhan, Kumlu, Reyhanlı, Samandağı, Yayladağı.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

İLK ÇAĞLARDAN KURULUŞA

Hatay Türkiye’nin en eski yerleşim yerlerinden biridir. Araştırmacılar, eldeki bilgilere göre yörenin iskan tarihinin M.Ö. yüzbinli yıllara rastlayan orta paleolitik döneme kadar uzandığını ifade etmekte, bunun 2,5 milyon yıl öncesine kadar uzanabileceğini belirtmektedirler. 1954-1966 yılları arasında Altınözü, Şenköy, Antakya ve Çevlik’te yapılan araştırmalarda elde edilen ve M.Ö. 100000-40000 yılları arasında tarihlenen bulgular orta paleolitik dönem özellikleri taşımaktadır. Yine Yayladağı-Kışlak civarında ve Çevlik-Kanal mağarasında, M.Ö. 40000-11000 yılları arasında tarihlenen üst paleolitik döneme ait araçlar ve insan kalıntılarında Homo Sapiens Çevlikensis’ten kalma kemikler bulunmuştur. Bu mağaralarda insan yaşayışının Milattan sonraki yıllara kadar sürdüğü tahmin edilmektedir.

Bölgede Cüdeyde, Hamam Vadisi, Çatalhöyük, Atçana, Tainat gibi höyüklerde değişik zamanlarda yapılan kazı ve araştırmalarda elde edilen buluntulardan (çanak-çömlek, kadın figürleri, ağırşak, boncuk, süs eşyaları, dörtgenplanlı büyük kerpiç ev duvarları -taş temel üzerinde kerpiç duvar-, maden gereçler, orak, bıçaklar, taş mühürler, iğneler, deliciler, baltalar, mızrak uçlar ve Kırıkhan sınırları içinde bulunan dolmenler...gibi) Hatay yöresinin neolitik, kalkolitik dönemlerde ve Tunç Çağında yaygın ve hareketli bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra yapılan araştırmalar ise, bu çağlar boyunca Amik gölünün bazen daha geniş alanlara yayıldığını, bazan da kuruyup göl sahasının uzun yıllar ova halinde kaldığını, Asi nehrinin zaman zaman yatak değiştirdiğini göstermiştir.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Amik Ovası yerleşimlerinde görülen saray mimarisi kalıntıları, Tunç Çağının siyasi yapı ve yaşayışı ile ilgili bazı bilgiler yanında, bu yerleşimlerin beylikler biçiminde örgütlendiğini de ortaya koymuştur.

İlk Tunç Çağı sonunda Amik ovasındaki beylikler Mezopotomya’dan gelen Akadların egemenliği altına girmiş, fakat bu egemenlik kısa sürmüştür. Bundan sonraki dönemde kuzeyden gelen kavimlerinde etkisiyle başlayan kargaşa dönemi M.Ö. 1800 yıllarına kadar devam etmiştir. M.Ö. 1800-1600 yılları arasında yöre, merkezi Halpa (Halep) olan Yamhad Krallığı’na bağlı bir beyliğin toprakları içinde yer almıştır. Başkenti Alalah (Atçana) olan bu beylik iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Yamhad Krallığı’na bağlıydı. Bir ara Yamhad Krallığı’nın merkezi Atçana’ya taşınmış ve Kral Hammurabi burada M.Ö. 1780-1750 dönemine tarihlenen ve kalıntıları bu günde görülen surlarla çevrili bir saray yaptırmıştır. Hammuribi’nin yerini Babil Kralı Hammurabi’yle çağdaş olan ve hakimiyeti M.Ö. 1686 yılına kadar Yarim-Lim almıştır.

Yarim-Lim döneminde Orta Anadolu’da ortaya çıkan Hitit krallığı, güçlenip birliği sağladıktan sonra güneye yönelmiş, Amik ovası üzerinden Yamhad krallığının üzerine yürümüştür. M.Ö. 1620 yılında Hitit Kralı Hattuşil ölünce sefer sonuçlanmadı. Onun yerini alan oğlu Murşil, Yamhad Krallığı üzerine yeniden sefer düzenledi, Atçana ve çevresindeki yerleşim yerleri ile Halpa şehrini ele geçirdi, şehri yakıp yıktı. Daha sonra seferine devam ederek Babil’i ele geçirdi, çok sayıda esirle Hattuşaş’a döndü. Antakya ve çevresi Murşil’in ölümüne kadar Hitit egemenliği altında kaldı. Onun ölümünden sonra yöredeki prenslikler Hitit egemenliğine baş kaldırdılar. Prens İlim-İlimma’nın başında bulunduğu Atçana Beyliği ile bütün Suriye şehirleri M.Ö. 1490’larda Mısır egemenliğini kabul ederek Firavun Tutmasis III’e bağlandılar.

M.Ö. 15. yüzyıl ortalarında Yamhad Krallığı Hitit egemenliği altına girdi. II. Hattuşil döneminde Yamhad Krallığı ve diğer yöre devletleri bir süre bağımsız kalabildilerse de, I. Şuppiluliuma bu yöreleri tekrar zaptetti. Daha sonra Şuppiluliuma ikinci bir sefer daha düzenleyerek bölgeleki Hitit egemenliğini kesinleştirdi ve bu durum M.Ö. 13. yüzyıla kadar devam etti. 13. yüyılda Kral Tukulti-Ninurta zamanında Asurlular Güneydoğu Anadolu’yu zaptetti. M.Ö. 1200’lü yıllarda Hitit devleti zayıflayınca Güney Anadolu’da Fırat kıyıları ile Konya arasındaki bölgede çok sayıda devletçik ortaya çıktı. Etnik kökenleri, dilleri ve gelenekleri farklı olan bu devletçikler uzun süre siyasi bir birlik kuramadılar. Sadece Amik Ovası ve çevresinde birleşme sağlanabildi ve merkezi Kanula (Kırıkhan yakınlarındaki Çatalhöyük) olan Hattena Krallığı kuruldu.

M.Ö. 9. yüzyılda Kral Asur-Nasir-Apli yönetimindeki Asurlular, Kral Lubarna yönetimindeki Hattena ülkesine girip, Kanula’ya kadar geldiler. Daha sonra Kral II. Salmanassar döneminde Hattena ülkesi bütünüyle Asur denetimi altına girdi. Asurluların zayıflayıp prensliklere bölünmesinden sonra geçici bir birlik oluşturmuş olan Hitit prenslikleri bir süre barış ve özgürlük içerisinde yaşadılar. Ancak kısa bir süre sonra bu defa Van yöresinde yaşayan Urartuların egemenliği altına girdiler. M.Ö. 721-705 arasında hüküm süren Asur Kralı II. Sargos döneminde ise bu prenslikler birer Asur Vilayeti haline dönüştürüldü. Prensliklerin Batı Anadolu’daki Friglerden yardım istemesi üzerine Asurlular baskıyı arttırdı, halkın büyük kısmı Asur ülkesine nakledildi. Bir süre sonra Hitit prenslikleri eridi, birer birer ortadan kalktı.

M.Ö. 680’li yıllarda Karadeniz’in doğusunda ve Kafkasların kuzeyindeki Kimmerleri kovalayıp Kafkas geçitlerini aşan Sakaların, Türkmen / Oğuzların ataları ve Saka başbuğu Partatuca’nın torunu Madova’nın da destan kahramanı Afrasyab, ya da diğer adıyla Oğuz Han olduğu kabul edilir. Bir Türk kavmi olan Saka’lar Çin’den Karpatlara, Filistin’den Urallara kadar olan bölgenin hakimi ve Oğuz Han, bir cihangir hükümdar idi. Oğuz Han M.Ö. 654 yılında Filistin yöresine geldi. 10 yıl kadar sonra da Türklerin “Batak Şehir” adını verdikleri 306 kapılı Antakya şehrini bir yıllık bir kuşatmadan sonra zaptetti. Şehre oğulları, kadınları, çocuklar ve 90.000 askeriyle giren Oğuz Han, altın bir taht üzerinde oturdu. Burada 18 yıl kaldıktan sonra 626 yılında ayrıldı.

M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında İran’da kurulan ve kısa sürede egemenlik alanını genişleten Pers İmparatorluğu orduları Ortadoğu’nun Babil ve Asur baskısından yılmış halkları tarafından kurtarıcı gibi karşılandı. Bu dönemde yörede uzun süre huzursuzluk ve ayaklanma görülmedi. I. Dareios zamanında Pers krallığı 23 satraplık ve 127 vilayete ayrılmıştı. Bu dönemde Antakya ve çevresi, merkezi Tars (Tarsus) kenti olan Kilikya satraplığı sınırları içinde bulunuyor, Pers imparatorluğuna vergi ödüyordu.

M.Ö. 334-333 yıllarında Anadolu’yu baştan başa aşıp, Gülek Boğazından Çukurova’ya geçen Büyük İskender Akdeniz’in kuzeydoğu ucunda, bir sahil kasabası olan Myriandros’ta (bugünkü İskenderun) kamp kurdu. Bu sırada bölgede bulunan Pers İmparatoru III. Dareios da Amanos dağlarını aşıp bu günkü Dörtyol’un bulunduğu ovaya indi, Pinaros çayı (Deliçay) kıyısında savaş düzeni aldı. Bunun üzerine İskender Dörtyol ovasına geri döndü. İki ordu, körfezin ucunda bulunan İssos’ta 333 yılı sonlarında savaşa tutuştu ve İskender Pers ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Daha sonra zafer anısına Myriandros’ın adını “Alexandria” olarak değiştiren İskender Amanos dağlarını aşarak Amik ovasından geçip yoluna devam etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

Hatay Empty
MesajKonu: Geri: Hatay   Hatay Empty1/6/2009, 19:43

KURULUŞTAN OSMANLI DÖNEMİ'NE KADAR

İskenderun, Antakya ve Seleukeia Pieria’nın Kuruluşu :

İskender’in M.Ö. 323 yılında ölmesi üzerinde komutanları arasında nüfuz mücadelesi ortaya çıktı. Nihayet M.Ö. 312 yılında I. Antigonos’u yenen Seleukos, Asur ülkesi ile İran’daki satrapları kendisine bağladı. Dicle kıyısındaki Seleukeia kentini merkez yaptı. Antigonos, M.Ö. 307 yılında bugünkü Antakya’nın biraz kuzeyinde Akdeniz sahilinden doğuya, içerilere giden yol üzerinde Asi nehri kenarında bir şehir kurdu ve bu şehre “Antigonia” adını verdi. Ancak 301 yılında I. Seleukos Nikator’la yaptığı savaşta öldü. I. Seleukos Nikator M.Ö. 23 Nisan 300 tarihinde Akdeniz kıyısında Seleukia (bugünkü Samandağ-Çevlik) kentini kurdu ve başkenti buraya taşıdı. Seleukeia’da şehir surları içinde bir de liman inşa edildi. Daha sonra I. Seleukos Antigonia’yı yıktırıp, daha güneyde, dağ eteğinde (yani Antakya’nın bugünkü yerinde) yeni bir şehir yapılmasını emretti. Şehrin temeli M.Ö. 22 Mayıs 300 tarihinde atıldı ve inşası tamamlanınca devlet merkezi buraya nakledildi. Seleukos şehre babasının (ya da oğlunun) adına izafeten “Antiokheia” adını verdi (Bu isim zamanla “Antakya” şeklini almıştır.)

Başkent Antakya hızla gelişip o günün dünyasında önemli bir merkez olarak ün kazandı. I.Seleukos döneminde su kanalları yapılarak Defne (Harbiye) çağlayanlarından Antakya’ya su getirildi. Şehirde su deposu ve dağıtım şebekesi yapıldı. Bu çalışmalar sonraki krallar zamanında da devam etti. Şehir, M.Ö. 246-244 yılları arasında Mısırlıların işgaline uğradı.

Antakya, aynı zamanda bir olimpiyatlar şehriydi. Bilindiği kadarıyla Antakya’da ilki M.Ö. 195 yılında olmak üzere M.S. 6. yüzyıla kadar muhteşem olimpiyatlar düzenlenmiştir. Önce “festival” ya da “şenlik” adıyla başlayan olimpiyatlar, ilk defa Claudius zamanında olimpiyat adıyla kurumlaştı.

M.Ö. 83 yılından 69 yılına kadar Suriye ile birlikte Ermeni Kralı Tigranes’in hakimiyeti altında, 69-64 yılları arasında yine Seleukos idaresi altında yaşayan Antakya, M.Ö. 64 yılında Antakya Roma İmparatorluğuna katıldı ve İmparatorluğun Suriye eyaletinin başkenti oldu. M.Ö.47 yılında Sezar şehri ziyaret etti ve büyük yapıların yapılmasını sağladı. Roma Valisi Cassius, M.Ö. 40-30 döneminde Partların kuşatmasına yine Antakya’da direndi.

M.S. 1. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Hristiyanlık, Kudüs dışında , 30’lu yılların oartalarında ilk defa Antakya’da yayıldı, Hz. İsa’ya inananlara ilk defa burada “Hristiyan” adı verildi ve Hristiyanlığın ilk kilisesi Antakya’da kuruldu.

M.S. 1. yüzyılda Antakya nüfus bakımından Roma İmparatorluğu’nun, Roma ve İskenderiye’den sonra üçüncü büyük şehriydi.

Asi nehri ağzında bulunan ve eski çağlardan beri kullanılan El Mina limanı Antakya ve dolayısıyla buraya ticaret yollarıyla bağlı şehirler için çok önemliydi. 4. Yüzyıla kadar küçük gemiler nehir yoluyla Antakya’ya kadar gelebiliyorlardı. Seleukeia Pieria limanı hizmete girince deniz ticaretinin ağırlığı bu limana kaymıştı. Burası aynı zamanda Roma İmparatorluğu’nun Doğu Akdeniz’deki en önemli askeri üssü durumundaydı.

Antakya Asi nehri ile Silpiyus dağı arasındaki meyilli arazide kurulmuştu. 360 burçlu yüksek, sağlam surları, tepede birde iç kalesi vardı. Önemli anayollarının kavşak noktasında ve El Mina-Seleukeia-İskenderun gibi limanlara sahip olması nedeniyle hem maddi hemde kültürel yönden zengin bir şehirdi. Şehir içinde ve çevresinde birçok sanat yapıları, anıtlar, mabetler, tiyatro, hipodrom, hamamlar, agora, geniş ve muntazam caddeler vardı. Zenginlerin, önemli kişilerin evlerinin zeminleri eşsiz sanat eserleri olan mozayiklerle süsleniyordu.

Romalıların gözde şehri ve doğu başkenti olan, zaman zaman imparatorlara ev sahipliği yapan Antakya M.S. 256 ve 260 yıllarında Sasani hükümdarı Şapur I. tarafından işgal edildi. Bunun ardından 261-272 yılları Palmira hakimiyeti altında yaşadı. 4. Yüzyıl başlarında, İmparator Konstantin zamanında bölgede Hristiyanlık hakim inanç haline geldi. Buna karşılık, 361-363 yıllarını kapsayan İmparator Julian döneminde şehirde pagan inancını yeniden canlandırma yönünde sonuçsuz ve başarısız bir bir fikir hareketi oldu. 395 veya 396 yılında ise güneye inip Suriye’yi işgal eden Hunlar Antakya önlerine kadar gelip şehri zaptettikten (ya da bazı kaynaklara göre şehri bir süre kuşattıktan) sonra bölgeden çekildiler.

395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye bölündü, Antakya Doğu Roma (Bizans) sınırları içinde kaldı.

Antakya, tarih boyunca depremlerle en çok yıkılmış şehirlerden biridir. Bilinen önemli depremler M.Ö.148, 130, 83-90 arası, M.S. 35,37 ve 41-45 arası, 115, 341, 365, 396, 458, 526, 528 ve 531-534 arası, 532, 551, 557, 588, 589 yıllarında meydana gelmiştir. Bunlardan en şiddetli ve en çok can kaybına yol açanı, 29 Mayıs 526 akşamı meydana gelen depremdir. Bu depremde 250.000 kişi ölmüş ve Antakya ile birlikte Defne ve Seleukia Pieria de yerle bir olmuştur. 528 yılında meydana gelen deprem de en az önceki kadar şiddetliydi, ama can kaybı daha az oldu.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

526 ve 528 depremlerinden sonra yeniden kurulan Antakya 540 yılında İranlıların işgaline uğradı. 542 yılında bir veba salgını yaşandı, 573 yılında İranlılar Antakya ve civarını yakıp yıktılar. 611-628 yılları arasında yine İran işgali altında kalan Antakya Doğu Roma için önemli ve uğradığı bunca tahribata rağmen, hala komşu devletlerin ilgisini çeken bir şehirdir. Nitekim 638 yılında Suriye’de fetihler yapan Ebu Ubeyde İbn-ül Cerrah komutasındaki İslam ordusu Antakya’ya yöneldi ve şehir kuşatıldı. Şehir anlaşma ile teslim alındı. Halkın bir kısmına eman verildi, bir kısmı şehirden uzaklaştırıldı. Fakat asker ayrıldıktan sonra halk anlaşmayı bozunca Ebu Ubeyde yeniden kuvvet gönderdi, şehir eski barış şartlarıyla yeniden teslim alındı. Burada “murabıt” adı verilen bir daimi sınır muhafızlığı teşkilatı kuruldu. Buradan Bizans ülkesine akınlar yapıldı.

705-715 yılları arasında yörede birçok kaleler yapıldı. 661-750 yılları arasında (Emeviler dönemi) Antakya Halep’e bağlıydı.

Antakya Abbasiler döneminde sakin bir devir yaşadı, hatta halife Harun Reşid Antakya’yı ziyaret etti. 843-849 yılları arasında İbn Ebu Davud harap durumdaki İskenderun kalesini tamir ve kısmen yaptırdı. 846 veya 847 yılında meydana gelen depremde Antakya ve Musul’da 20.000 kişi öldü. 868 depreminde ise Antakya’da bütün evler yıkıldı, kale burçları harap oldu.

877’de Tolunoğullarının, daha sonra Ihşitlerin egemenliği altına giren Antakya, 944 yılında Hamdanoğullarının Halep koluna bağlandı. 968 yılında Bizans ordusunun kuşattığı şehir 969 yılında teslim oldu. Böylece 631 yıl süren İslam dönemi sona ermiş oldu. Mart 1054’de Antakya’da meydana gelen depremde 10.000 kişi öldü.

Abbasiler döneminde bölgede önemli bir Türk nüfus birikimi gerçekleşmiş, Doğudaki Selçuklu varlığı da Türklerin yörede yayılmasında büyük etken olmuştu. Bu dönemde Batı Anadolu’da birçok fetihler yapan Kutalmışoğlu Süleyman Şah 1074 yılında Anadolu’dan güneye doğru bir akın düzenledi ve bu akın sırasında Antakya’yı kuşattı. Sonuçta Vali İsaaikos Kommenos’la 20.000 altın karşılığında barış yapması üzerine kuşatmayı kaldırıp Anadolu’ya döndü.

Bunu izleyen dönemde Antakya valisi olan Philaretos Brachanios halkı ve emrindeki yöneticileri kötü ve baskıcı yönetiminden usandırmıştı. Valinin kötü yönetiminden bıkan yöneticiler şehrin ileri gelenleri onun 1084 yılında Urfa’ya gidişini fırsat bilerek Süleyman Şah’ı Antakya’ya davet ettiler. 300 atlı ile 12 günde İznik’ten Antakya’ya ulaşan Süleyman Şah 12 Aralık 1084 günü Antakya’ya girdi. Şehirde kimseye kötülük yapılmadı. Süleyman Şah halkı bağışlayacağına dair söz verdi. Alınan bütün esirleri serbest bıraktırdı. Bu durumu gören iç kaledekiler de direnmekten vazgeçip 12 Ocak 1085’te teslim oldular. Bir süre sonra kendisinden vergi isteyen Musul Emiri Müslim’le savaşmak zorunda kalan Süleyman Şah savaşı kazandı (12 Haziran 1085) Fakat bir yıl sonra Filistin Selçuklu hükümdarı Tutuş ile Halep civarında yaptığı savaşta ordusu yenildi, kendisi öldü (Haziran 1086) Aynı yıl Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah Antakya’ya geldi, Süveydiye’ye kadar gitti. Yağısıyan’ı Antakya’ya vali tayin ettikten sonra bölgeden ayrıldı (1087).

1090 (veya 1092) yılında Antakya’da şiddetli bir deprem oldu.

1090’lı yıllarda Avrupa’da Haçlı ordularının tarih sahnesine çıktığı ve Doğuya doğru sefere çıktıkları görüldü. 1097 yılında Anadolu’dan Çukurova’ya geçerek İskenderun Körfezi’ne ulaşan Haçlı orduları İskenderun’u aldıktan sonra Belen geçidi üzerinden Antakya önlerine gelerek, şehri kuşattı (21 Ekim 1097) Bu ordunun diğer bir kolu da Maraş, Amik, Artah-bugünkü Reyhanlı-, Demirköprü üzerinden gelerek kuşatmaya katılmıştı. Bu sırada Suriye Selçukluları karışıklık içindeydi. Antakya kuşatmaya uzun süre direndi, nihayet 3 Haziran 1098’de Haçlılar tarafından zaptedildi.

Daha sonraki dönem1lerde 1. ve 2. Haçlı seferleri sırasında Suriye bölgesi Bizanslıların elinden çıktı. Bölgeyi Müslüman beyliklerle Latinler paylaştı. Bu dönemde Antakya’da Ceyhan Irmağından Lazkiye’ye kadar olan bölgeyi kapsayan ve Kudüs’e bağlı olan bir dükalık (Antakya Prensliği veya Antakya Kontluğu) kuruldu.

Bu dönemde Asi nehri ile Silpiyus dağı arasında 1,5 km genişliğinde 5 km uzunluğunda bir alan üzerine yayılmış olan Antakya şehrinin nüfusu 100 000 olarak tahmin ediliyordu .

Antakya 1137 yılında Kilikya seferine çıkmış olan Bizans İmparatoru Jan Komnenos tarafından zaptedildi. 1142’de düzenlenen ikinci bir seferde Antakya çevresindeki köy ve kasabalar tahrip edildi. Onun yerine geçen Manuel Komnenos döneminde Antakya Prensi İstanbul’a gidip onun tâbiiyetini kabul etmek suretiyle Antakya’da kalabildi.

Roma İmparatorluğu’nu yeniden canlandırma gayesini güden Manuel Komnenos, 1158 yılında düzenlediği doğu seferinde Çukurova Ermeni Prensliği üzerinde kesin hakimiyet sağladı. Bundan sonra Antakya’ya geçti. Kudüs Kralı Baldwin III. de Antakya’ya gelerek Bizans İmparatorluğuna sadakatini arz etti. Kommenos bir süre sonra İstanbul’a döndü.

1157 ve 1169 yıllarında meydana gelen depremler Antakya’da ve Bakras kalesinde büyük yıkıma yol açtı.

Eyyubi Sultanı Selahaddin Eyyubi’nin 1187 yılında Halep’i zaptetmesi üzerine zor durumda kalan Antakya Prensi III. Bohemond, Sultana elçi göndererek barış istemiş, Sultan bu talebi kabul etmişti. Bundan sonra bölgedeki birçok kaleyi zapteden Selahaddin Eyyubi Eylül 1188’de Haçlıların elinde bulunan Bakras ve Darbsâk kalelerini zaptetti ve Antakya’nın Anadolu ile bağlantısını kesti. Antakya halkı büyük sıkıntı içine düştü. Şehir sadece El Mina ve Seleukiea Pieria limanları vasıtasıyla yardım alabiliyorlardı. Bu arada Antakya Prensliğinin talebi üzerine kısa süreli barış andlaşması yapıldı. Selahaddin, bölgedeki bütün kaleleri zaptetmek için sefer hazırlığı içinde olmasına rağmen, III. Haçlı Seferi’nin başlaması üzerine bu sefer gerçekleşmedi. Eyyubi orduları 1191 yılında bölgeden tümüyle çekildi.

13. yüzyılda Mısır’a hakim olan Memlûk Devleti’nin orduları Amik ovasına kadar ulaşmış, 1261 ve 1262 yıllarında Antakya’yı iki defa kuşatmışlardı. 1268 yılında tekrar yöreye gelen Baybars komutasındaki Memlûk ordusu Koz kalesini zaptettikten sonra Antakya’yı kuşattı. 18 Mayıs 1268 tarihinde şiddetli bir savaş sonucunda Antakya’da zaptedildi. Şehir yağmalandı, ateşe verildi, surlar tahrip edildi, iç kale yıktırıldı. Şehre denizden gıda maddesi taşıyan Seleukeia Pieria (Çevlik) limanını da tahrip ettiren Baybars, Bakras ve Darb-ı sâk kalelerini zaptetti. Bundan sonra Antakya’da ve Bakras’ta birer cami yaptırdı. Antakya’da imar faaliyetlerine girişildi.

Memlûklerin gelişi ile Antakya’da 171 yıl hüküm süren Antakya Haçlı Prensliği sona ermiş oluyordu.

Baybars’ın hükümdarlığı zamanında bölgeye gelen 40 000 evden fazla Türkmen Gazze’den itibaren Antakya ve Sis (Kozan) sınırına kadar, Haçlılardan alınan sahil bölgelerine yerleştirildi.

14. yüzyılda yöreyi ziyaret eden seyyah İbn Batuta Antakya’nın büyük, nüfusu kalabalık, binaları güzel, su ve yeşilliği bol bir şehir olduğunu, Amik ovasında Türkmenlerin sürüleri ile konakladıklarını yazar. O dönemde Amik ovasında Bozoklardan Avşar, Beğdili ve diğer Türkmen boyları yaşıyordu.

1394 yılında Timur, Memlûk topraklarına bir sefer düzenledi, fakat Antakya’ya girmedi. 14. ve 15. yüzyıllarda Halep, Antep ve Antakya yörelerinde Avşarlar ve Bayatlar çoğunluktaydı. Kuzey Suriye Avşarlarından Gündüzoğulları Amik ovasında, Köpekoğulları Antep’te ve Özeroğulları İskenderun Körfezini çevreleyen bölgede yaşıyorlardı. Hatta Dulkadiroğlu Süli Bey’le anlaşan Özeroğlu Davut Bey Memlûklere karşı ayaklandı, Antakya’yı ele geçirdi. Fakat 1411 yılında Halep Valisine yenilince şehri Gündüzoğulları’na terkedip çekildi. Gündüzoğulları’nın Antakya hakimiyeti de kısa sürdü. 1432 yılında Antakya’dan geçen seyyah Bertrandon de la Broquiere’in gözlemlerine göre o zaman o bölgenin başkenti olan Antakya’nın surları içinde üçyüz kadar ev bulunuyordu, yöredeTürkmenler hayvan yetiştiriyorlardı.

15. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı toprakları güneye doğru genişleyip Memlûk sınırlarına ulaşınca iki devlet arasında savaşlar da başladı. 1487 yılında Çukurova’da Memlûk ordusu Osmanlı ordusunu yendi, komutanı Hersekzade Ahmet Paşa’yı esir etti. 1488 yılındaki seferde de Osmanlı ordusu Memlûk ordusuna karşı başarı sağlayamadı. Nihayet 1490 yılında barış anlaşması yapıldı.

Bu yıllarda Ümit Burnu yolunun keşfedilmesi ticaret yolunu değiştirdi. Avrupa-İskenderun arasında işleyen gemilerin sayısında azalma oldu. İskenderun ve çevresi bundan çok etkilendi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

Hatay Empty
MesajKonu: Geri: Hatay   Hatay Empty1/6/2009, 19:44

OSMANLI DÖNEMİ

1516 yılında Osmanlı ordusu ile Memlük ordusu arasında Mercidabık’ta cereyan eden savaşı Osmanlı ordusu kazandı. Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı oardusunun başında Halep’e girmesiyle Antakya, İskenderun ve çevresi de 1516 yılının Ağustos ayında Osmanlı hakimiyeti altına girmiş oldu. Şehre ilk vali olarak Bıyıklı Mehmet Paşa tayin edildi. Bundan sonraki yıllarda yöre için en önemli olay, Kanuni Sultan Süleyman’nın buradan geçişidir. Kanuni, Tebriz seferi dönüşünde Aralık 1535 başlarında Antakya-İskenderun üzerinden Adana’ya geçmiş; daha sonraki yıllarda, 1548-1549 kışını geçirdiği Halep’te iken yaptığı gezilerden birinde Antakya’ya tekrar uğramıştır.

1552 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın buyruğuyla Belen’e cami, han, hamam, imaret ve ziyaret yapımına başlandı. Belen’e 250 nefer derbentçi yerleştirildi. Birkaç yıl sonra 65 hane daha yerleştirilerek burası köy haline getirildi. Bundan sonra yine yol güvenliğini sağlamak için Payas’taki eski kale ve hendeği sökülüp tümüyle yeniden yapıldı (1567-1571). Yine Payas’ta kalenin karşısında Sokullu Mehmet Paşa’nın 1568 yılında yapımına başlattığı cami, han, hamam, arasta, imaret 1574 yılında tamamlandı. Ayrıca bir iskele ile bir tersane yapıldı, limanı korumak için 1577 yılında limanın üst tarafına küçük bir kale (Cin kulesi) inşa edildi. Derbentçi olarak buraya 541 aile yerleştirildi. Sokullu aynı dönemde Antakya’da da han, hamam, bedesten, değirmen gibi çoğu günümüze kadar ayakta kalan yapılar yaptırdı.

Yörede bundan sonraki dönemde bilinen tek önemli olay 1607 yılında devlete isyan halinde olan Canbolatoğlu üzerine açılan seferdir. Bu seferde Murat Paşa, Oruç (Ruc) ovasında Canbolatoğlu’nu bozguna uğrattı.

1615 yılında Antakya ve çevresinde şiddetli bir deprem oldu.

17. yüzyılda yörede Süveydiye, Payas, İskenderun iskeleleri faal durumdaydı. Asi nehri ağzı kumla dolduğundan Antakya, Süveydiye iskelesinden yeterince yararlanamıyordu. İskenderun’un havzası pek fena, etrafı bataklıklarla kaplıydı. Ama işlek bir iskeleydi. Nasuh Paşa’nın başlattığı kale inşaatı yarım kalmıştı. Bu yüzden güvenlik yeterince sağlanamıyordu. Payas Limanı ise hem ticaret , hem de askeri nakliyat yönünden çok önemliydi. Surre alaylı (Hac kafilesi) hacca giderken bu yoldan geçiyordu.

1648 yılında Hatay yöresinden geçen Evliya Çelebi, seyahatnamesinde özellikle Payas, İskenderun, Belen, Bakras ve Antakya hakkındaki gözlemlerini ayrıntılı olarak anlatmıştır.

17. yüzyılın sonlarında güvenliğin yeterince sağlanamaması yüzünden yöredeki birçok köyler harap olmuş, çoğu köylüler yerlerini terkettikleri için köyler boşalmış, üretim azalmaya başlamıştı. Bir yandan göçler önlenirken bir yandan da 17. yüzyıl sonları ile 18. yüzyılın başlarında Antakya, Lazkiye, Hama, Humus, Trablusşam dolaylarına konar-göçer halde yaşayan çok sayıda Türkmen aşiret ve oymakları iskân edildi. Böylece hem üretim dengesi kuruldu, hem de harap yerleşim yerleri imar ve ihya edilmiş oldu.

Bu dönemde Karamurt’ta (Bakras civarı) Kanuni’nin yaptırdığı han da harap, iş görmez haldeydi. İskân çalışmalarının devamı olarak 1703-1704 yıllarında Vezir Hasan Paşa aynı yerde büyük bir han ile cami ve imaret yapılmasını emretti, yapım 1706 yılında tamamlandı. Burada aynı zamanda mustahkem bir kasaba inşa edildi ve yol güvenliği için derbent teşkilatı kuruldu. Böylece bölgede güvenlik sağlanmış oldu.

1769 yılında Abdurrahman Paşa’nın çabalarıyla Belen’e etraftan ahali getirilip iskân olundu.

1790 ( veya 1791) yılında Ordu (bugünkü Yayladağı) ve civarındaki köylerde görülen baskın ve eşkıyalık olaylarından sonra, 1792 yılında Halep Valisi Mustafa Paşa’nın, askerlik bahanesiyle Antakya halkından haraç almak istemesi, ama halkın direnip vermemesi nedeniyle 2000 kadar adamıyla şehri kuşatması izledi. Halk direnince Valinin adamları kuşatmayı kaldırıp Kuseyr köyleriyle Ordu ve civarındaki köyleri bastılar. Daha sonra Asi nehrini geçerek Süveydiye nahiyesine saldırdılar, evleri, çardakları, ipek damlarını yakıp yıktılar ve yağmaladılar. Daha sonra Antakya kuşatmasını sürdürerek şehre saldırdılar. Halk direndi, meydana gelen çarpışmalarda 13 kayıp verdi, ama saldırganları şehre sokmadı. Daha sonra Kadı Naibi ve şehrin ileri gelenleri bir dilekçe hazırlayıp İstanbul’a göndrerek olayı anlattılar ve vali ile adamlarından şikayetçi oldular.

Kışları Amik ovasında, yazları Anadolu yaylalarında geçiren 3.000 atlı, 3.000 yaya çıkaracak büyüklükte konar göçer bir aşiret olan Reyhaniye aşireti 19. yüzyıl başlarında kısmen iskânı kabul etti. Yine aynı dönemde Payas ve çevresinde hakimiyeti ele geçiren Küçükalioğulları ailesi devlete başkaldırdı. Hacı kafilelerinden bile haraç alacak kadar ileri gittiler. Bu durum 19. yüzyıl ortalarına kadar devam etti.

1822 yılında meydana gelen deprem İskenderun ve çevresinde büyük yıkıma yol açtı. Seleukeia Pieria’nın son kalıntıları da yıkıldı, Antakya’da birçok ev hasar gördü.

Osmanlı döneminde Antakya’da Ahilik ilkelerine göre çalışan, lonca halinde örgütlenmiş bir esnaf teşkilatı, hanlar etrafında organize olmuş ve her biri bir mesleğin mensuplarına tahsis edilmiş sokakların oluşturduğu işlek bir çarşı vardı. Asi nehri üzerinde değirmenler ve sulama için gerekli suyu nehirden sağlayan su dolapları vardı.

1832 yılında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa Osmanlı ordusunu yenerek Suriye’yi zaptetti. Halep’e kabul edilmeyen Ağa Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Beylan (Belen) Boğazı’na çekilerek burada savunma düzeni aldı. Antakya’ya gelen ve ordusunu dinlendiren İbrahim Paşa Osmanlı ordusunun savunmada bıraktığı boşluklardan yararlanarak 28 Temmuz 1832 günü yapılan savaşı iki saat içinde kazandı. Osmanlı ordusu ağır kayıplar verdi. İbrahim Paşa ordusu buradan iskenderun’a geçerek yoluna devam etti, Anadolu içlerine kadar ilerledi. Antakya ve çevresinnde 1839 yılına kadar İbrahim Paşa’nın kurduğu düzen devam etti.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Tanzimat’ın ilanıyla tüm Osmanlı ülkesi gibi Antakya ve çevresinin idari teşkilatında da yeni düzenleme yapıldı

19. yüzyılda Gâvurdağı yöresinde asayiş bozulmuş, huzur kalmamış, Sivas vilayeti sınırlarından İskenderun iskelesi, Beylan ve Antakya kazaları sınırına kadar olan geniş bölgede isyan hareketleri baş göstermişti. Devlet bu bölgeyi ıslah etmek ve düzeni yeniden kurmak için bir fırka (tümen) oluşturdu. ”Fırkai Islahiye” adı verilen bu ordunun komutanı Müşir Derviş Paşa, mülki konulardaki yetkilisi Ahmet Cevdet Paşa idi.

Ordu 1865 yılı ortalarında İskenderun’a geldi. Belen yoluyla Amanos dağları geçilerek harekâta başlandı, isyancı aşiretler itaat altına alındı, bölgede huzur sağlandı. Ordunun konakladığı yerde bir kışla yapıldı. Hacılar, Tiyek ve Akbez nahiyeleri birleştirilerek bir kaza oluşturuldu ve kaza merkezi olmak üzere kışla yanında birkaç yüz hanelik bir kasaba inşa edildi. Buraya ilk önce Hassa taburları ayak bastığı için kasabaya “HASSA” adı verildi. Buraya üç nahiyenin halkından bir kısmı nakledildi. Bundan sonra Halep vilayetinin idare yapısı yeniden düzenlendi. Yeni düzenlemede Antakya, Reyhaniye, Payas, Beylan, İskenderun (İskenderun Belen’e, Belen Payas’a bağlı), Ordu (Cisrişşuğur’a bağlı), Hassa (İslahiyeye bağlı), Halep vilayeti sınırları içinde yer aldı.

1869 yılında Süveyş Kanalının açılışı İskenderun iskelesini, dolayısıyla yöre ekonomisini olumsuz etkiledi. İskenderun’un ticari yoğunluğu ve buna paralel olarak önemi azaldı. 16 Nisan 1872 tarihinde Antakya’da meydana gelen şiddetli deprem Antakya ve köylerinde büyük tahribat yaptı. Depremde 1500 kişi öldü, çok sayıda insan yaralı olarak kurtuldu.

Süveyş Kanalının açılışının İskenderun ve havalisinin ekonomisi üzerinde yaptığı olumsuz etkileri telafi etmek için İskenderun-Halep arasında bir şose yapımına başlanmıştı. Bu yol 1886 yılında tamamlandı. 1904 yılında yapımına başlanan İskenderun-Toprakkale demiryolu hattı ise 1 Kasım 1913 tarihinde tamamlanarak işletmeye açıldı.

Nisan 1909’da Adana’da meydana gelen Ermeni olayları Dörtyol, Kırıkhan ve Antakya’ya da sıçradı, bu bölgelerde de olaylar oldu. 1915 yılında Süveydiye nahiyesi (bugünkü Samandağ) sınırları içindeki Musa Dağı’nda ikinci bir Ermeni olayı yaşandı. Buradaki köylerde yaşayan Ermenilerin büyük bir kısmı devletin tebliğ ettiği zorunlu yer değiştirme (tehcir) emrine uymayarak dağa çıktılar ve devlete isyan ettiler, dağı kuşatan askeri birliklerle silahlı mücadeleye giriştiler. 40 gün süren isyan Ermenilerin Fransız gemileri ile Mısır’a kaçmasıyla sona erdi.

I. Dünya Savaşı yıllarında Araplar Osmanlı Devletine karşı isyan hazırlıkları içindeydi. Bu amaçla İngilizler ve müttefikleri ile görüşmeler yapıyorlardı. 1916 yılının Mart ayında Petersburg’da Sykes-Picot-Sazanof (İngiliz-Fransız-Rus temsilcileri) arasında yapılan görüşmelerde de konu Osmanlı topraklarının paylaşılmasıydı. Buna göre Güneydoğu Anadolu’yu ve Suriye’yi Fransa, bunun güneyinde kalan bölgeyi, özellikle Irak’ı (petrol bölgesi) İngiltere alacaktı.

Savaş sonlarına doğru, Mondros mütarekesi öncesinde bu anlaşmanın uygulanacağını anlayan Faysal (Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu) Şam’a girip 7 Ekim 1918’de bütün Suriye’yi içine alan bir Arap hükümeti kurduğunu ilân etti. Hemen ardından, diğer şehirlerde de adamları vasıtasıyla kendine bağlı hükümetler ilan edilmesini sağlamaya çalıştı. Bu hedeflerden biri de Antakya idi.

1. Dünya Savaşının son günlerinde Suriye cephesindeki Türk ordusu 25/26 Ekim 1918 gecesi Halep’i terkedip kuzeye çekildi. Bu çekilme sırasında orduya komuta eden Mustafa Kemal Paşa Halep’te sokak muharebelerini bizzat idare etti. 28 Ekim’de Türk birlikleri Antakya, Belen, Dircemal, Telrifat hattını korumuş, Mustafa Kemal Paşa bugünkü sınırlara uyan bir hattın korunmasını emretmiş, yani bir anlamda yeni Türk Devletinin sınırlarını belirlemiş oluyordu. Bu sırada Antakya’da Faysal taraftarları 27 Ekim 1918 günü bir emrivaki sonunda Faysal’ın güdümünde bir Arap hükümeti ilân ettiler. Hükümet konağındaki Osmanlı bayrağını indirip yerine Arap bayrağı diye bir bayrak astılar. Kaymakam İbrahim Edhem Bey’i hükümet reisliğine getirdiler.

30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Mondros mütarekesi imzalandı. Ertesi gün mütareke hükümleri ordulara ve vilayetlere tebliğ edildi. Bunun ardından, Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığına tayin edilen Mustafa Kemal Paşa 3 Kasım 1918 günü birliklerine verdiği emirde “İskenderun, Antakya, Cebelsam’an, Katma, Kilis havalisi halkının dörtte üç çoğunlukla Arapça konuşan Türk olduğunun her işlemde gözönünde bulundurulmasını” ve mütareke şartları açıklığa kavuşturuluncaya kadar asker çıkartılmasına engel olunmasını emretti. Antakya’dan gelen Arap yanlılarıyla ilgili haberler üzerine Belen’deki 41. Fırka (tümen) merkezinden Antakya’ya bir alay gönderildi. Şehir kuşatılıp Arapçıların emrindeki askerler silahsızlandırıldı, bunların hapsettiği Türk ileri gelenleri serbest bırakıldı, Arap hükümeti girişiminin elebaşıları hapsedildi.

4 Kasım 1918 günü, İstanbul Hükümetinin de onayıyla 5 Fransız torpidosu İskenderun Körfezi’ndeki mayınları temizledi. Mustafa Kemal Paşa Sadaret makamından gönderilen ve Suriye’deki İngiliz Ordu Komutanına İskenderun limanından faydalanabileceklerinin bildirilmesini isteyen telgrafa olumsuz cevap verdi. Ertesi gün de “İskenderun’a çıkacak İngilizlere ateş edilmesi emrini verdiğini” bildirdi ve 6 Kasım günü İskenderun’a çıkarma girişiminde bulunan İngiliz gemilerine sahilden top atışıyla karşılık verildi.

Aynı gün Antakya’da huzur ve güvenliği sağlayan alay, aldığı emir üzerine şehirde bir bölük asker bırakıp Antakya’dan ayrıldı. Askerle birlikte Türk ileri gelenleri ve 100 kadar memur ailesi de şehri terketti. 41. Fırka’nın son askerleri Belen’den 9 Kasım 1918 günü ayrıldı ve protokolla belirlenmiş olan Payas hattının kuzeyine çekildi. Körfezde İtilaf Devletlerine ait savaş gemileri bekliyordu. Aynı gün bir İngiliz müfrezesi İskenderun’a çıktı, oradan Dörtyol’a gitti.

Bu sırada Yıldırım Orduları Grubu lağvedildiğinden Mustafa Kemal Paşa 10 Kasım 1918 günü İstanbul’a gitti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

Hatay Empty
MesajKonu: Geri: Hatay   Hatay Empty1/6/2009, 19:44

İŞGAL YILLARI - İSKENDERUN SANCAĞI DÖNEMİ

İşgal, Halkın Mücadelesi ve İlk Kurşun

12 Kasım 1918 günü Fransızlar İskenderun’a asker çıkardı. Anlaşmaya göre yörede Osmanlı mülki idaresinin devam etmesi , dolayısıyla idarecilerin yerlerinde kalıp göreve devam etmeleri gerekiyordu. Ama devletin emirlerine uyarak burada kalmak isteyen Kaymakam ve Liman Reisi hakaret ve eziyetler edildikten, hapsedildikten sonra şehirden çıkarıldılar ve bir kayıkla Payas’a gönderildiler.

14 Kasım 1918 günü Fransızlar karaya yeni birlikler çıkararak önce İskenderun’u, 15 Kasım 1918 günüde Belen’i işgal ettiler.

27 Kasım 1918 tarihinde, merkezi Beyrut’ta bulunan Fransız Yüksek Komiserliği bir kararname yayınlayarak, Antakya, İskenderun ve Harim’i içine alan ve “İskenderun Sancağı” adı verilen bir idari birim oluşturdu. Sancak bir askeri vali tarafından yönetilecekti.

7 Aralık 1918 günü İskenderun’dan gelen bir Fransız birliği Antakya’yı işgal etti ve “Arap Hükümeti” adıyla sürdürülmekte olan Faysalcı yönetime son verdi.

11 Aralık 1918 günü 400 Ermeniden oluşan bir Fransız taburu Dörtyol’u işgal etti. I. Dünya Savaşı sırasında başka bölgelere göçettirilen Ermenilerden geri dönenler aynı tarihlerde Dörtyol çevresinde toplanarak bu civardaki Ermeni nüfusu 10 000’i aşmış, bu arada Ermeni çeteleri ortaya çıkmıştı. İşgalden kısa süre sonra Fransız taburundaki Ermenilerle Ermeni çeteleri taşkın ve saldırgan davranışlarıyla yöredeki Türkleri taciz etmeye başladılar. Soygun, saldırı, işkence ve intikam gayesiyle adam öldürme olayları günden güne arttı. Türklerin idari makamlara yaptıkları başvurular sonuçsuz kaldı. Bu arada baskı ve zulüm yüzünden kaçıp dağlara sığınan Türklerin kurdukları çeteler olaylara müdahale etmeye başladılar. Nihayet ilk olay 19 Aralık 1918 günü meydana geldi. O gün Karakese köyüne bir saldırı düzenleyen Ermeni askerlerden oluşan Fransız müfrezesi silahlı direnişle karşılaştı. Köy girişindeki barikatta meydana gelen çatışmada Fransızlar 15 ölü bırakarak çekildiler. Bu çatışma Türk Milli Mücadele tarihinin başlangıç noktası ve Kurtuluş Savaşının ilk kurşunudur.

Fransız birliklerindeki Ermeniler Dörtyol’da olduğu gibi Antakya, İskenderun ve Belen’de de taşkınlıklar ve saldırılarla halkı canından usandırmışlardı. Şikayetlerin artması üzerine Osmanlı Hükümeti İngiliz Yüksek Komiserliğini protesto etti. Daha sonra İskenderun’da bulunan Fransız birliklerindeki Ermenilerin olay çıkarmaları üzerine bunlar 1 Mart 1919’da gemi ile Port Said’e gönderildiler.

O günlerde Dörtyol çevresinde zulümden bıkan, ama sığınacak bir merci bulamayan Türklerden çoğu birer silah temin edip dağa çıkarak mevcut çetelere katıldılar. Bu çetelerden en ünlüsü ve güçlüsü Kara Hasan çetesiydi. Kara Hasan çetesi Ermeni çetelerine ve Fransız birliklerine karşı büyük başarı gösterdiğinden halk kendisine “Paşa” unvanı verdi. Çeteler daha sonra Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da başlattığı mücadeleyi desteklemek üzere Kuvayı Milliye’ye katıldılar.

Aynı şekilde Antakya, Reyhanlı ve Kuseyr (Altınözü) bölgelerinde kurulan çeteler de Fransız birlikleriyle mücadele ettiler, baskınlar düzenleyip çatışmalara girdiler ve işgal kuvvetlerine rahat nefes aldırmadılar.

28 Ocak 1920’de son Osmanlı Mebusan Meclisi Misak-ı Millî’yi kabul etti. Nisan 1920’de Reyhanlı mücahitlerinden Tayfur Mürsel (Sökmen) Ankara’ya bir telgraf çekerek “Antakya-İskenderun ve havalisinin Misak-ı Millî’ye dahil olup olmadığını” sordu. Mustafa Kemal Paşa cevabında yörenin Misak-ı Millî’ye dahil olduğunu, Maraş’taki Kolordu ile irtibat kurmaları gerektiğini bildirdi. Çeteler daha sonra Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da başlattığı mücadeleyi desteklemek üzere Kuvayı Milliye’ye katıldılar.

Eylül 1920’de Kırıkhan-Hassa arasında düzenli ve takviyeli Fransız birlikleri ile asker takviyeli Türk çeteleri arasında meydana gelen Boklukaya Savaşı çetelerin zaferiyle sonuçlandı. 1921 yılı ilkbaharında Kuseyr’de ve Yayladağı civarında Türk çeteleri duruma hakim iken buraya Antakya’dan ve Lazkiye’den takviye Fransız birlikleri gönderildi. Türk çeteleri bunlara karşı geniş bir cephe oluşturmuş ve mücadeleye başlamışlardı. Ancak Haziran ayında Ankara’da Hükümet ile Fransız temsilci Franklin Bouillon arasında başlamış olan barış görüşmeleri nedeniyle, Maraş’tan mücadelenin durdurulmasını ve çetelerin çekilmesini bildiren bir emir geldi. Bunun üzerine çeteler Temmuz 1921’de mücadeleyi bırakıp Maraş ve Antep taraflarına çekildiler.

8 Ağustos 1921 tarihinde Fransız Yüksek Komiserliği İskenderun Sancağı’nın yönetim şeklini belirleyen yeni bir kararname yayınladı. Bu kararnameye göre İskenderun Sancağı, Fransız işgal bölgesi içinde tam özerkliğe ve özel bir idare sistemine sahip oluyordu. Sancağı bir “Mutasarrıf” yönetecek ve bu mutasarrıf Halep Hükümet Reisinin yetkilerine sahip olacaktı. Sancak’ta Türkçe, Arapça ile birlikte resmi dil olarak kabul edilecek, Sancak’ın kendine mahsus bütçesi olacaktı.

12 Eylül 1921’de yeni bir kararla Harim (Reyhaniye hariç) Sancak’tan ayrılıp Halep’e, büyük bir Türkmen nüfusunun yaşadığı Bayır-Bucak bölgesi ise Lazkiye’ye bağlandı.

Ankara İtilafnamesi ve sonrası (İskenderun Sancağı Dönemi) :

Fransa ile Türkiye arasındaki savaşı durdurmak için Ankara’da Haziran (1921) ayından beri devam eden görüşmeler Ekim ayında sona erdi ve 20 Ekim 1921 günü Türkiye ile Fransa arasında “Ankara İtilafnamesi” adı verilen ön barış anlaşması imzalandı. İtilafname Türkiye ile Fransa arasında arasında devam etmekte olan savaşı sona erdiriyor ve Türkiye ile Fransız işgal bölgesi olan Suriye arasında bir sınır çizilmesini öngörüyordu. İtilafnamede ana hatları belirlenen ve Payas’tan başlayıp Kilis yönüne doğru ilerleyen ve Fırat’a ulaşan bu sınır İskenderun Sancağı’nı Türkiye dışında bırakıyordu. Aynı İtilafnamenin 7. Maddesine göre, İskenderun mıntıkası için özel bir idare şekli kurulacak, mıntıkanın Türk ırkından olan sakinleri kültürlerini geliştirmek için her türlü kolaylıktan ve imkanlardan yararlanacak, Türk dili orada resmi dil niteliğine sahip olacaktı.

Ankara İtilafnamesi’nden sonra Çukurova ile güney ve güneydoğu bölgesinde bulunan Fransız birlikleri çekilmeye başladı. Türkiye ile Suriye arasında çizilen sınıra göre Dörtyol (Payas dahil) ve Hassa Türkiye’de kalmış, Fransızlar 1922’nin i1k günlerinde kadar Erzin’i ve Dörtyol’u boşalıp Türkiye’ye terkederek güneye çekildiler. İşgal altındaki Belen 1922 yılı sonunda nahiye haline getirildi, kaza teşkilatı halkının çoğu dışardan gelen Ermenilerden oluşan Kırıkhan’a nakledildi; Kırıkhan ilçe, Belen ise Kırıkhan’a bağlı bir nahiye oldu.

Bu yeni dönemde Anayurttan ayrı yaşamaya alışamayan Antakya, İskenderun ve havalisi Türkleri her fırsatta Türkiye’den, memleketlerinin işgalden kurtarılması talebinde bulundular. Nitekim Gazi Mustafa Kemal Paşa Lozan görüşmelerinin kesintiye uğradığı sıkıntılı bir dönemde, 15 Mart 1923’te Adana’ya geldiğinde kendisini karşılayanların ön saflarında Antakyalılar da vardı. Kalabalığın önünde iki levha, dört hanım ve bunların önünde Antakyalı kız (Ayşe Fitnat Hanım) yer almıştı. O anda Ayşe Fıtnat dokunaklı bir nutuk söyledi ve “Ey Ulu Gazi bizi kurtar” diye yalvardı. Nutku dinleyen ve çok duygulanan Gazi Paşa kıza, tarihe malolan, kurtuluş vaadeden bir karşılık verdi: “Kırk asırlık Türk yurdu ecnebi elinde kalamaz !” Bu söz o günden itibaren bütün Sancak Türkleri tarafından kurtuluş için bir senet olarak kabul edilecekti.

Bundan sonra 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Andlaşmasında ,Türkiye ve Fransa tarafından Ankara İtilafnamesi ile belirlenmiş olan Türkiye-Suriye sınırı aynen kabul edildi.

Ocak 1925’ te Gazi Mustafa Kemal Paşa Dörtyol’u ziyaret etti, burada halk kendisine bir çiftlik armağan etti. Gazi, Mayıs 1926’da Dörtyol’u tekrar ziyaret etti.

Bu dönemde İskenderun Sancağı üç kazadan (İskenderun, Antakya, Kırıkhan) oluşuyordu.

1926 yılında İskenderun Sancağı’nda Türklerin girişimleri sonucunda doğrudan Beyrut’taki Fransız Yüksek Komiserliğine bağlı, Suriye ile eşit haklara sahip ve merkezi İskenderun olan bir hükümet kuruldu. Hükümet Reisliğine Delege (Yüksek Komiser temsilcisi) Pierre Durieux getirildi. Ama Suriye’nin talep ve baskıları sonucunda bağımsızlık ilanı geri alındı, Sancak’ta eskisi gibi özerk yönetim devam etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

Hatay Empty
MesajKonu: Geri: Hatay   Hatay Empty1/6/2009, 19:45

Fransız Yüksek Komiserliği’nin 14 Mayıs 1930 tarihinde yayınladığı 1312 sayılı kararname aslında Sancak’ın Anayasası niteliğindeki “Nizamname” idi. Sancak’ın teşkilatı ve yönetimi buna göre düzenlenmişti.

15 Şubat 1931 günü Mustafa Kemal Paşa Dörtyol’u üçüncü defa ziyaret etti, portakal bahçelerini gezdi, tarım alanlarında incelemeler yaptı.

1931 yılında Antakya’ya Harbiye’den içme suyu getirildi. Aynı yıl şehre ilk defa elektrik verildi.

Bu yıllarda Sancak’ta yaşayan Türklerin gözü kulağı Türkiye’deydi. Gelişmeler takip ediliyor, en küçük bir haber Sancak’ın Türkiye’ye verileceği şeklinde yorumlanıyordu. Bunun aksine Suriye ile Sancak’ta Türkiye ve Türklük namına herşeyin yasaklanmasını ve ortadan kaldırılmasını istiyor, Fransız idarecileri bu yönde tahrik ediyorlardı. Bunun bir örneği 1933 yılında yaşandı.

O yıllarda Antakya okullarında okutulan bazı ders kitapları Türkiye’den geliyordu. 15 Ekim 1933 günü Köprü Mektebi’nde çocukların Kıraat Kitabı toplanıp baş tarafında bulunan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın resimleri idareciler tarafından yırtıldı. Bu olay halk arasında büyük üzüntü ve tepkiye yol açtı. O gece yüzlerce ****** resmi hazırlandı. Ertesi gün bütün öğrenciler yakalarında ****** resimleri olduğu halde gittiler. Buna karşı kimse sesini çıkarmadı.

Bundan iki hafta sonra Cumhuriyetin 10. yılı Sancak Türkleri tarafından da bayram olarak kutlandı. Ankara’ya kutlama telgrafları çekildi pek çok kişi sınıra gidip pasaportsuz Payas’a geçerek kutlama törenlerini izleyip geri döndüler. Sınırda kendilerine güçlük çıkarılmadı.

Bir diğer olay, 1934 yılında Gaziantep Valisi Akif İyidoğan’ın Antakya’ya gelişinde yaşandı. Nisan 1934’te sınır görüşmeleri için Sancak’a gelen Gaziantap Valisi Akif İyidoğan, Antakya’da bir kurtarıcı gibi karşılandı. Muhteşem bir karşılama yapıldı. Halk sevinçten valinin makam arabasını havaya kaldırdı. Fransız idareciler bu karşılamada yapılan gösterilerden rahatsız oldular. Vali ertesi gün ziyaretini kısa keserek geri döndü. Daha sonra Valinin karşılanmasındaki izdiham ve gösteriler bahane edilerek bazı Türk idareci ve memurların işlerine son verildi.

Bu yıllarda Amik Gölü bataklıklarının kurutulması içi projeler hazırlanıyordu.

Suriye Fransa’nın mandası altında olduğundan, ülkenin kaderi Fransa’nın vereceği kararlara bağlıydı. Lübnan’da bulunan Fransız Yüksek Komiseri’nin kararları Suriye Meclisinin de üstündeydi. Suriye’nin bu durumdan kurtulması ve bağımsızlığına kavuşması için uzun süre görüşmeler yapıldı. Nihayet 9 Eylül 1936’da Suriye-Fransa arasında bir bağımsızlık anlaşması imzalandı. Ancak bu anlaşma ile Suriye’ye bağımsızlık verilirken, özel statüye tabi olan İskenderun Sancağı’nın durumu göz ardı edilmiş, bundan sonraki dönemde Sancak kayıtsız şartsız Suriye’ye bırakılmıştı. Ankara İtilafnamesinin geçersiz hale getirildiği anlamı çıkıyordu.

Türk Dışişleri Bakanlığı hemen anlaşmayı inceledi ve diplomatik girişimleri başlattı, konuyla ilgili olarak Fransızlarla görüşmeler yapıldı, fakat olumlu bir gelişme sağlanamadı. Konuyu titizlikle takip eden ****** 1 Kasım 1936’da T.B.M.M.’ni açış nutkunda Sancak konusunda devletin tavrını açıkça ortaya koydu. Nutkun Hatay’la ilgili bölümü şöyleydi:

“Bu sırada milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, hakiki sahibi öz Türk olan İskenderun ve Antakya havalisinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve katiyetle durmaya mecburuz” Böylece Sancak konusu resmi ağızdan ilk defa gündeme getirilmiş oldu. Ertesi gün ******, Sancak’a “Hatay” adını verdi. Mücadeleyi sürdürecek olan görevlileri belirledi ve Hatay sınırına yakın yerlerde Hatay Erkinlik Cemiyeti’nin şubelerinin açılıp mücadelenin buradan sürdürülmesini emretti.

Bundan sonra ilk eylem olarak Sancak Türkleri Suriye genel seçimlerini boykot etti. Bunun ardından Türkiye ile Fransa arasında alınıp verilen notalar sonucunda varılan mutabakata göre konu Milletler Cemiyeti’ne götürüldü ve Cemiyet Konseyi’nin gündemine alındı.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Bu sırada Antakya’da seçimler yüzünden gergin bir ortam vardı. Bu gerginliğin bir sonucu olarak Habib Neccar Camii önünde meydana gelen bir olayda Fransız tankından açılan bir ateşle iki genç şehit oldu, asayişi sağlamak için şehirde sıkıyönetim ilan edildi.

Milletler Cemiyeti 14-16 Aralık 1936 tarihlerinde yaptığı toplantıda Sancak’taki durumu yerinde görmek için üç gözlemcinin Sancak’a (Hatay) gönderilmesini kararlaştırdı.

Aralık 1936’da ******, şeklini bizzat belirlediği Hatay Bayrağını Hataylılara armağan etti. Bayrak Türk Bayrağının aynısı idi. Fark olarak yıldızın içinde küçük ve kırmızı bir yıldız vardı.

Bundan sonra Hatay’la ilgili faaliyetler bir sınır kasabası olan Dörtyol’da yoğunlaştırıldı.

1 Ocak 1937 günü İskenderun Sancağı’na (Hatay) gelen Milletler Cemiyeti gözlemcileri incelemelere başladı.

******, “Hatay” adını verdiği, ancak Milletler Cemiyeti , Fransa ve Suriye tarafından “Sancak” olarak kullanılan Hatay meselesinin çözümünü hızlandırmak amacıyla 5 Ocak 1937 günü güneye doğru ani bir yolculuğa çıktı. Ancak 6 Ocak’ta Eskişehir’de devletin üst düzey sivil ve askeri yöneticileri ile yaptığı toplantı sonucunda konunun çözüleceği konusunda kendisine teminat verilerek Ankara’ya dönmeye ikna edildi. ****** Ulukışla üzerinden Ankara’ya döndü. Bundan sonra ,Sancak’taki Türk varlığını göstermek için 12 Ocak 1937 günü Antakya’da 60 000 ( yabancı radyolara göre 80 000) Türk’ün katıldığı muazzam bir miting ve yürüyüş yapıldı, Milletler Cemiyeti gözlemcileri bu mitingi baştan sona izledi. Bu vakur ve disiplinli yürüyüşte halk “İstiklal isteriz ! ” diye haykırdı. Nihayet Milletler Cemiyeti Konseyi 27 Ocak 1937 toplantısında İskenderun Sancağı’na bağımsızlık verilmesini kabul etti. Yeni durumda Sancak, iç işlerinde tam bağımsız dış işleri, maliye ve gümrük konularında Suriye’ye bağlı olacaktı. Bu karar Hatay Türkleri arasında coşkun gösterilerle kutlandı. Araplar ise karşı gösteriler yaparak durumu pretosto ettiler.

Sancak’a bağımsızlık verilmesinden sonra Mişlletler Cemiyeti tarafından seçilen Mütehassıslar Komitesinin hazırladığı “Sancak Statü ve Anayasası” 29 Mayıs’ta kabul edildi. Yeni rejim 29 Kasım 1937’de yürürlüğe girdi. Statü ve Anayasa gereğince Sancak nüfusu önce Milletler Cemiyeti nezaretinde cemaatlere göre belirlenip kaydedilecek ve bundan sonra seçimler yapılacaktı. Bunun için önce seçmen yazımı yapılması gerekiyordu. Ancak işgal başlangıcından beri çok sayıda Türk, Sancak’ı terkedip Türkiye’ye gitmek zorunda kalmıştı. Türkiye’de hükümet Hataylılarla, Hatay’da doğmuş olanların 29 Kasımdan itibaren Hatay’a gidebileceklerini ilan etti. Hataylılar trenlerle akın akın Hatay’a geldiler.

Milletler Cemiyeti kararına göre seçimler 28 Mart ve 12 Nisan’da (1938) yapılacaktı. Seçim zamanı yaklaştığında Suriye yanlıları gibi Fransız işgal idaresinin de Türkler aleyhine bir tavır takındığı ve taraflı davranmaya başladığı görüldü. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne başvurusuyla bu durum engellendi. Seçimlerden önce seçmenler cemaatlerine göre kaydedilecek, bunun ardından milletvekillerini seçmek üzere ikinci seçmenler seçilecek, üçüncü kademede ise milletvekili seçimi yapılacaktı.

Bu sırada yabancı ajanslar ******’ün hasta olduğuna dair haberler yaymağa başladılar. Bu haberleri yaymanın amacı, Hatay meselesinin çözümlenmesini önlemek ve mücadeleyi yarım bıraktırmaktı. Bunu sezen ******, hastalığına rağmen 19 Mayıs 1938 günü törenlerden sonra güneye doğru yola çıktı. Ertesi gün Mersin’e ulaştı ve burada muhteşem bir geçit resmi düzenlendi. Törende çekilen fotoğraflar Antakya ve İskenderun gazetelerinde yayınlandı. Bundan sonra ****** Hatay meselesi çözümleninceye kadar Mersin’de kalacağını söyledi. 24 Mayıs’ta Fransız ve İngiliz elçilerinin “Türkiye’nin bütün şartlarının kabul edildiğine” dair mesajlarının kendisine ulaştırılması üzerine Adana’ya geçti ve burada düzenlenen geçit resmini izledikten sonra trenle Adana’dan Ankara’ya hareket etti.

Hatay’da idarenin yanlı davranması konusuna çözüm bulmak için harcanan çabalar, Dr. Abdurrahman Melek’in “Sancak Umumi Valiliği” görevine getirilip Delege Roger Garreau’nun görevden alınmasıyla sonuçlandı. Delegeliğe aynı zamanda askeri birliklerin kumandanı olan Kolonel Collet atandı.

Abdurrahman Melek valilik görevine 5 Haziran’da göreve başladı . İlk işi , Antakya’nın eski Belediye Başkanı ve Kırıkhan Kaymakamı Süreyya Halef’i Antakya Kaymakamlığına, Vedi Münir Karabay’ı Antakya Belediye Reisliğine tayin etmek oldu.

Seçimin güvenli bir ortamda yapılabilmesi için 1937 yılı sonlarında Türkiye ile Fransa arasında anlaşma sağlanmış, bir de askeri anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşmanın uygulanma esaslarını belirlemek için Orgeneral Asım Gündüz başkanlığındaki bir askeri heyet 12 Haziran 1938 günü Antakya’ya geldi. Burada Fransa’nın Suriye Orduları Kumandanı Orgeneral Charles Huntzinger başkanlığındaki heyetle 13 Haziran 1938 başlanan müzakereler 3 Temmuz 1938 günü sonuçlandı ve bir askeri anlaşma imzalandı. Asım Gündüz aynı gün Hatay’dan ayrıldı. Varılan anlaşmaya göre Hatay’da asayişi 6 000 kişilik bir güç sağlayacak; bunun 2 500’ü Türkiye’den, 2 500’ü Fransa’dan 1 000’i Hatay’dan karşılanacaktı.

Anlaşma gereği 2 500 kişilik Türk birliği (48. Takviyeli Dağ Alayı) 5 Temmuz 1938 günü Hassa tarafından (Aktepe) ve Payas’tan iki kol halinde Hatay’a girdi. Kuvvetlerin komutanı Kurmay Albay Şükrü Kanatlı’ydı. Birlikler 6 Temmuz günü Kırıkhan’a, 7 Temmuz günü Antakya’ya girdiler, bir kol da Belen’e gitti. 8 Temmuz günü bir müfreze de Reyhanlı’ya girdi. Askerin girişiyle Türkiye için çok önemli olan İskenderun Körfezi fiilen Türk ordusunun kontrolü altına girmiş, Misak-ı Milli’nin deniz coğrafyası tamamlanmış oluyordu.

Bundan 10 gün sonra, askeri heyette Dışişleri Bakanlığı temsilcisi olarak bulunan ve daha sonra Türkiye’nin Hatay Fevkalade Murahhaslığına atanan Cevat Açıkalın Antakya’ya geldi. Yapılan çalışma ve görüşmelerden sonra yeni bir seçim komisyonu kuruldu. Komisyon Abdulgani Türkmen başkanlığında, Abdurrahman Melek ve Kolonel Collet’den oluşuyordu. Seçim çalışmaları 22 Temmuz 1938’de başladı. Cemaatlere göre tescil işlemi 1 Ağustos’ta sona erdi. Türklerin % 63,5 oranla nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu belirlenmişti. İkinci seçmenlik kayıtları da 8 Ağustos 1938’de bitti. 19 Ağustos’ta adayların isimleri ve sayıları belirlenecekti. Meclisi oluşturacak 40 mebusun 31’i Türk (22 Sünni, 9 Alevi), 2’si Arap, 5’i Ermeni, 2’si Ortodoks cemaatinden olacaktı. Sürenin bitiminde her cemaatten aday sayısının seçilecek milletvekili sayısına denk olduğu görüldüğünden, seçim yapılmadan adayların milletvekillikleri onaylandı.

25 Ağustos 1938 günü ******’ün belirlediği Devlet Reisi adayı Tayfur Sökmen , mücadeleyi yönetmekte olduğu Dörtyol’dan Antakya’ya geldi

2 Eylül 1938 günü Hatay Devleti’nin kuruluş günüdür.

Hatay Devleti Millet Meclisi o gün Antakya’da Gündüz Sineması’nda toplandı. Meclis Başkanlığına Abdulgani Türkmen, Devlet Reisliğine Tayfur Sökmen seçildi. Milletler Cemiyeti belgelerinde “İskenderun Sancağı” olarak yer alan devletin adı “Hatay” olarak kabul edildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
efem003
Diamond-Grafiker
Diamond-Grafiker
efem003


TürkMANİA | 1327 Gündür Sizlerle...2008 - 2012
Mesaj Sayısı : 1718

Cüzdan:
Para Para: 1546
Odun Odun: 3542
ViP ViP: 0

Hatay Empty
MesajKonu: Geri: Hatay   Hatay Empty1/6/2009, 19:45

HATAY'IN ANAVATANA KATILIŞI VE SONRASI

23 Haziran 1939 günü Türkiye ile, sembolik te olsa Milletler Cemiyeti yasasına göre mandaterlik sıfatı devam etmekte olan Fransa arasında, Fransa’nın bölge üzerindeki yetkilerinin Türkiye’ye devrini sağlayan “TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDA TOPRAK MESELESİNİN KESİNLİKLE ÇÖZÜMÜNE İLİŞKİN ANLAŞMA” imzalandı. Hiç bir gizli maddesi olmayan ve geleceğe yönelik hiç bir hüküm içermeyen bu anlaşmaya göre Fransa, işgalle ele geçirdiği ve Milletler Cemiyeti kararıyla mandater tayin edildiği bölge üzerinde kendisine tanınmış olan tüm hak ve yetkileri hukuki yoldan ve kayıtsız şartsız Türkiye’ye devrediyor, Türk hükümeti Fransız uyruklulara ait olan Suriye ve Lübnan Bankası, Reji idaresi, Elektrik Şirketi, İskenderun Liman Şirketi, telefon şebekesi gibi kuruluşları, bedelini nakten ödeyerek satın aldı. Bundan sonra Hatay’ın Türkiye’ye katılmasının önünde hiç bir engel kalmamıştı.

Anlaşmanın imzalandığı haberi Hatay’a ulaşınca resmi dairelerden Hatay Devleti bayrakları indirildi, yerine Türk Bayrakları çekildi. Şehir Türk Bayrakları ile süslendi.

28 Haziran 1939 günü Hatay Hükümetinin bakanlıkları lağvedildi. Bakanların görevi sona erdi. Türkiye Başkonsolosluğu da faaliyetine son verdi. Bütün yetkiler Cevat Açıkalın’da toplandı.

Hatay Devleti’nin sona ermesi ve Türkiye’ye Katılış :

Bu gelişmelerden sonra Hatay Millet Meclisi başkanlığı Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdı. 29 Haziran 1939 günü günü saat 16:00’da toplanan Mecliste “Türk camiasının ayrılmaz bir parçası olan Hatay’ın anavatana kavuştuğunu bir kararla tespitini” isteyen 39 imzalı önerge üzerinde konuşmalar yapıldı. Sonuçta, önerge ve Abdulgani Türkmen’in “Hatay Millet Meclisinin dağılmasına” dair teklifi oybirliği ve alkışlarla kabul edildi.

Böylece Hatay Devleti kendi arzu ve iradesiyle kendi varlığına son vererek Türkiye’ye katılmış oluyordu.

Devlet Reisi Tayfur Sökmen ve Başvekil Dr.Abdurrahman Melek 2 Temmuz 1939 günü Hatay’dan ayrıldılar.

Bundan sonra, imzalanan anlaşma esaslarına göre, Antakya Kışlası’nda sembolik olarak bulunan Fransız birlikleri Hatay’dan taşınmaya başladı. Taşınma işlemi 23 Temmuz 1939’a kadar tamamlanacaktı. Hatay anlaşmasında Hatay Devleti uyruklu olanlara Türkiye veya Suriye uyruklarından birini seçmeleri için süre tanındığından, Suriye uyruğunu geçenler göç ettiler. Bu arada Suriye ve Türkiye temsilcilerinden oluşan ortak sınır komisyonu bugünkü sınırı belirledi.

7 Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayılı Kanunla Hatay Vilayeti kuruldu ve Seyhan’dan Dörtyol kazası, G.Antep’ten Islahiye’ye bağlı Hassa nahiyesi (kaza olarak) alınarak Hatay’a bağlandı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hatay
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
TürkMANİA | Türkiye'nin En Seviyeli Forum Sitesi :: Türkiyem :: Uyan Türkiyem :: Karış Karış Vatanım-
Buraya geçin: